Bana göre son Anayasa oylamasında “hayır” oylarını yüzde ellilere taşıyanların başında Deniz Baykal ve Meral Akşener gelir.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda sayın Baykal beni (olumlu yönde) çok şaşırttı: “Hizipçi”liği, CHP genel başkanlığı dönemlerinki tutumu, laiklik karşıtlığına ses çıkarmıyor görünmesi, üstelik onlara açılım gösterisinde bulunması, örneğin kara çarşaflı kadınlara CHP rozeti takması, vb. ayyuka çıkmıştı. Öyle ki “Oturduğu koltuktan uzaklaşsa da, partinin önü açılsa!” diyenler toplumda giderek önemli bir ağırlık kazanmıştı. Ben de, onu eleştiren pek çok yazılar yazdım. O nedenle Baykalcılardan hakaret, Baykal karşıtlarından övgü iletileri aldım (Bu karşıt tepkilerin ikisini de hak ettiğimi sanmıyorum). Derken video rezaleti patlak verdi ve Baykal genel başkanlığı bıraktı. Söz yerindeyse, acıklı bir rahatlama oldu bu.
Kuşkusuz ona yönelik eleştirilerin karşılığı bu olmamalıydı. Ama kötü bir gerekçeyle de olsa, son etkinlikleriyle başarı kıvılcımları yaymaya başlayan Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa gelme olasılığı CHP adına yeni bir umut ışığı yakmıştı. Sayın Baykal’ın “hayır” konuşmalarını izlerken, “Sanırım günah çıkarıyor” diye geçirmiştim içinden. Bana göre, bürokrat kıvraklığı dışında, ne yazık ki Kılıçdaroğlu da partisine beklenen atılımı kazandıramadı, devlet adamlığına özgü bir donanım da sunamadı.
“Başarısızlıkları ya da belirgin yanlışları nedeniyle eleştirilen önderlerimiz, yeri geldiğinde niçin geri çekilmiyorlar?” derseniz, kanımca bunun nedenlerinin başında bağnazlık düzeni gelir: “Türkiye seninle gurur duyuyor!” türünden haykırmalar, onlara “doping” etkisi yapıyor, koltuklarında tutuyor.
Sayın Meral Akşener’e gelince, o açıkça Türk siyasal yaşamında taşları yerinden oynattı. Başta MHP, daha doğrusu onun “özel” başkanı Bahçeli, denize düşen yılana yarılır diyerek, AKP’ye ya da daha doğrusu Erdoğan’a sığındı. 2019 seçimlerinin pek de çantada keklik olmadığını gören yüce Reis ise, daha önce birkaç kez olduğu gibi, “körün istediği bir göz, Allah verdi iki” diyerek bu kez onu daha sıkıca bağrına basıyor. Ayrıca, evet-hayır yarışmalarının ilk günlerinde iktidar karşıtı gibi görünerek, üstelik “hayır”cı bir topluluk önünde ateşli bir konuşma yaparak boy gösteren BBP önderi bay Destici de Bahçeli’nin arkasına takıldı. Bu arada Reis içi boş açılımlarına bir yenisini daha ekleyerek birden bire Atatürkçü (!) kesildi. Bir yanında Atatürk, bir yanında İsmail Kahraman!
Onun çevresine üşüşenler seçim ittifakından çok, bir partiye yamanmayı umuyor. Çünkü ittifak güçlerinin kalmadığının ayrımındalar.
CHP’ye gelince, her seçim öncesinde olduğu gibi o, “Biz iktidara hazırız” diyor; dahası, kendi muhalefet başarısından çok, Erdoğan’ı çevreleyen olumsuz “konjonktür”e bakarak erken seçim çığlıkları atıyor. Öte yandan Meral Akşener etkenine karşı sakınımlı davranıyor: Ne iyisine ne de kötüsüne onu anmamaya bakıyor. Bunun tek nedeni yalnızca Aytun Çıray’ın İyi Parti’ye geçmesi olmasa gerek. Seçimlerde CHP tabanından da İyi Parti yönüne kaymalar olur diye kaygılanıyor olabilir. Haklı.
Oysa Akşener daha açık davranıyor: 17 kasım 2017 günü İsmail Küçükkaya’nın sorularını yanıtlarken “CHP ile ittifak yapmayacağız” diyerek bu yöndeki olası beklentileri boşa çıkarıyor. Hiç değilse şimdiki aşamada öyle görünüyor. Buna karşılık CHP’li Özgür Özel, coşumcu (romantik) bir söylemle, “Partiyle ittifak yok ama tüm demokrasi güçleriyle gönül ittifakı var ve ancak bu ittifak birlikte olabilirse kazanabilir” (Dilerim burada beni CHP karşıtı ve İyi Parti yandaşı gibi gören olmaz).
Bir gözlemim de şu: CHP adına yayın yapan HalkTV anayasa oylaması öncesi, Deniz Baykal yanında, Meral Akşener’in de hemen bütün etkinlik ve konuşmalarını canlı yayınlıyordu, ama artık bunu yapmıyor, adını da fazla anmıyor. Oysa İyi Parti’yle ittifaktan çok, “iyi komşuluk” ilişkilerinde yarar olabilir. Şu zor zamanımızda sayın Akşener’i küçümsemenin ya da öyle görünmenin ülke adına bir yararı olamaz. Elbette ki her parti kendi çekim gücünü kendi içinde geliştirmeli.
Ne yazık ki, sayın Baykal aynı işlevini yerine getiremiyor. Dileriz çok geçmeden bu olanağa kavuşur; yalnızca CHP değil, Türkiye Cumhuriyeti de kendisine kavuşur. Kuşkusuz ondan artık parti genel başkanlığı beklenemez; bu anlamdaki olumlu ya da olumsuz deneyimler gerilerde kaldı…
Ama sayın Baykal’ın partiler üstü devlet adamlığı işlevine dönmesi kaçınılmaz görünüyor.