'En çılgın fikriniz nedir? Şimdiye kadar başka insanların dikkatini çekmeye başaracak ne yaptınız?' Ya da 'Fark yaratacak ne yapmayı düşünüyorsunuz?'

Geçmişte "Hayal Şehri" adında bir radyo programım vardı. Orada bu soruyu yöneltirdim insanlara... "Evlenmek", "ev almak", "araba almak" gibi cevapların çok olması beni üzünce programa yeni bir bölüm eklemiştim. Kurdukları hayallerle hayatlarını renklendiren, başka insanlara ilham veren ve hatta yaşantımızı kolaylaştıran insanlara yer vermeye başladım. Bir süre sonra gördüm ki anlattığım gerçek hikayeler, yayına aldığım konuklarda etkili olmaya başladı, evlenmek, araba almak isteyenlerin sayısı azaldı. Onun yerine ilginç fikirler gelmeye başladı. 

*** 

Geçtiğimiz günlerde “Rose Adası'nın İnanılmaz Hikayesi” adlı bir film izledim. İdealist mühendis Giorgio Rosa’nın gerçek hayat hikayesini beyazperdeye aktarmışlar. Film, Giorgio Rosa'nın 1968'de yaptığı adanın etrafında dönüyor. 

Çılgın bir girişim olarak tarihteki yerini koruyan Rose Adası, Adriyatik Denizi’nde 400 metrekarelik platform üzerinde inşa edildi. ‘Esperanto’ dilinin resmî dil olarak ilan edildiği ilk ve tek devlet olarak tarihe geçen Rose Adası Cumhuriyeti’nin; İtalyan hükümeti ile savaşları, Giorgio Rosa’nın Rose Adası’nın bir devlet olması için AB ve Avrupa Konseyi’nde verdiği mücadele görülmeye değer. Ve tabi ki Sydney Sibilia'nın yönetmenliğindeki filmde Rosa’nın kişisel hayatında yaşadıkları da çarpıcı bir şekilde anlatılıyor.

Bir insan neden bir ada inşa etmek ister? Ve bunu nasıl yapar? 

Aslında birkaç filmde benzer şeyler görüyoruz. 2012 adlı filmde, Maya takvime göre dünyanın sonu gelecektir ve insanlar kurtulmak için çelikten gemiler yaparlar. Kar Küreyici filminde de karlar altında kalan dünyada insanları, sürekli hareket eden 1001 vagonlu bir tren kurtarır. Bu üç filmde yeni bir yaşam, çelik kullanılarak yaratılan yeni bir alanda vaat edilirken içlerinde sadece Rosa'nın Adası sunulan özgürlük alanı ve sahip olduğu gerçeklikle diğerlerinden ayrılıyor. 

Onu bir adım daha öne çıkaran aslında bu gerçeklik.  

***

Kar Küreyici filminde Curtis, arkadaki vagondan öne doğru gidip treni ele geçirmeye çalışır. Böylece trendeki sınıfsal ayrımı ortadan kaldırmayı düşünen Curtis, trenin laboratuvar/morg karışımı vagonundaki çekmecelerde uyutulan Namgoong'u uyandırır. Namgoong trendeki vagonlar arası geçişleri kontrol eden kapıları tasarladığı için işgal kolaylaşacaktır. Curtis ve beraberindekilerin trenin en arka vagonundan en öndeki lokomotife doğru başlattıkları kanlı mücadele devam ederken, Namgoong kızına doğa dersleri vermeye çalışır. Arkadaki yaşlı adamın ve öndeki yöneticilerin dışarıdaki dünyayı ölümle özdeşleştirmesi nedeniyle, içeridekiler sadece ileri ve geri hareket edebileceklerini düşünürler. Onlar bir ileri bir geri kendi içlerinde savaşırken, birbirlerini yiyip bitirirken, Namgoong sessizce kızına başka bir yönü, dışarıdaki dünyayı gösterir. İçinde hapsoldukları o metal kutunun dışını düşünmesini sağlar. Trende diğer öğrencilere verilen derslere göre kızına gerçek bir eğitim vermeye çalışır. Aldığımız eğitim, okuduklarımız, izlediklerimiz ve karşılaştığımız olaylar bizi şekillendirir. Ama kendi gerçekliğimizi bulmamız denemelerimizin altında yatar.

Başa dönersek Giorgio Rosa da, dünya tarihine farklı alanlarda adını yazdıran pek çok insan da önce eğitim alıyor, sonra belirlediği hedefe giderken denemeler yapıyor. Korkmadan, başkalarının dediklerini umursamadan, istedikleri yöne doğru gitmeyi deniyorlar. Başarısız olsalar da yeniden ve yeniden denemeye devam ettikten sonra varmak istediklerini noktaya ulaşıyorlar. 

Denemekten vazgeçmeyin.