Güzel Türkçemiz, demokrasi için Fransızca démocratie sözcüğünden yararlanmıştır, onlar da Latince dolayısı ile Grekçe ‘dēmocratia’den. ‘Dêmos’ bilindiği gibi halk, ‘krates’ de  egemen, muktedir anlamındadır. Özetle vatandaşların, devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğunu anlatan bir yönetim şekli akla geliyor.

Her ne kadar Aristo ve Platon, "ayak takımının yönetimi" şeklinde tanımlansa ve tarihi, antik kent devletlerinden ‘Atina Demokrasisi’ne kadar gitse ve düşünürlerin meşrebine göre liberal, faşist ve sosyalist tanımlı içerik taşısa da,  günümüzde dünyada en yaygın yönetim şeklinin demokrasi olduğu bir gerçek.

1215 yılında, İngiltere'de kralın yetkilerini din adamları ve halk lehine konsolide eden ünlü Magna Carta Libertatum sonrasında oy verme hakkı, sadece erkekleri, onların içinden de  vergi verme pozisyonunda olanlara dair bir özel durumdu. Sonrasında 1788 yılında uygulamaya geçen Amerikan anayasası ve 1789 Fransız ihtilalleri sonrası demokrasinin değişimi ve gelişimine dair Birinci Dünya Savaşı, 1929 ekonomik buhranı ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet Bloğu’nun dağılması mihenk taşları olmuştur.

Günümüzde demokrasi için güçler ayrılığı, evrensel hukuk kuralları, çok partili yaşam ve temel hak ve özgürlüklerin güvencesi gibi birtakım satır başları için yoğun tartışmalar söz konusu iken Almanya, Amerika ve Brezilya’daki gelişmeler demokrasinin geleceği konusunda endişeleri arttırdı.

7 Aralık 2022 tarihinde Almanya’da, ülkenin iç istihbarat örgütü olan Federal Anayasa Koruma Teşkilatı BfV, darbe şüphesi ile bir gruba operasyon düzenledi. 21 bin üyeli grubun ismi Reichsbürger Hareketi olduğu ve üyelerin %5’inin de şiddete meyilli bireylerden oluştuğu kayıtlarda geçiyordu. İronik olarak değerlendirildi ve çılgınca bulundu ancak Hitler Faşizminin anılarda canlı olduğu Alman demokratları için endişelerin tepe yaptığı bir süreç oldu kuşkusuz!

İki yıl kadar önce de Biden’ın seçimleri kazanması ile hiçbir Amerikan başkanının harcamadığı kadar zamanı sosyal medya kulvarlarında harcayan ve bakan tayinlerinden dış politika regülasyonuna kadar resmi ya da gayriresmi söylemlerini sosyal medya iletişimi ile sürdüren Trump’a veda edilmesi sonrasında, onun yandaşları, 6 Ocak’ta, Kongre baskını gerçekleştirdi ve  5 kişi hayatını kaybetti,  halkı isyana teşvikten azil istemiyle yargılanan Trump ise Şubat ayında Senato'daki oylamada aklanmıştı!

Şimdi de, 30 Ekim 2022'de yapılan ikinci tur seçimler ile devlet başkanlığını Luiz Inácio Lula da Silva’ya kaptıran yenik devlet başkanı Jair Bolsonaro yanlıları, telegram ve signal üzerinden organize olarak Brezilya Kongre Binası, Başkanlık Sarayı ve Yüksek Mahkemeyi bastılar. O sırada Bolsonaro, Lula’nın göreve başlama törenine katılmamak için yurtdışında bulunuyordu ve seçim sonuçlarının adil olmadığına yönelik videolar yayınlayarak onları kışkırtmaktan geri durmuyordu!

Amerika, Almanya ve Brezilya’da olan şey, oldukça yüzeyel bir yorumla,aşırı sağcı güruhların demokrasiyi sabote etmesi olarak görülebilir. Bolsonaro ile Trump, yakın dost ve müttefikler, üstelik Trump’ın ideoloğu Steve Bannon da sosyal medyadan Brezilya’daki isyancılara açık desteğini iletti. Bannon gibiler, demokrasi ve seçimleri içlerine sindirmek yerine, seçimlerin hileli olduğu yalanlarını her fırsatta yaymakla meşguller!

Elbette tüm bunlar, aşırı sağın demokrasi ile sınavı cinsinden birçok araştırmanın yapılmasını gerektirecek. Günümüzde, liberal demokrasiler, paradoksal ve radikal sorunlarla karşılaşılabiliyor ve  bunların çoğunun uygulama farkları yanında  kuramsal bağlamlarının da farkındayız ama yine de demokrasinin modern siyasal tarihin en güçlü sistemi olarak oluşan sorunları çözümleme kabiliyetinde olduğundan da şüphe duymak için bir neden yok.

Almanya’dan Brezilya’ya, Fransa’dan ABD’ye kadar modern demokrasilerde izlenen problemlerin başında gelen parlamento ile toplum arasındaki kopuş bir durum tespiti. Modern dinamik toplumlarda ortaya çıkan sosyoekonomik ve politik sorunlara, demokrasinin uyum ve dönüşüm çözümlerini sunabilmesi, bu sistemin özünü oluşturan üç temel felsefi ilkesi olan özgürlük, eşitlik ve adalet bağlamında mümkün olacaktır. 

Günümüz düşünürleri, demokratik siyasal sistemlerin doğasında olan sorgulama ve eleştiri diyalektiği ile bu konu üzerinde felsefi açılımlar yaparken, demokratik yönetim sistemini, bizzat demokrasi imkanlarından yararlanarak yok etmeye dönük oluşumların türemesini önleyecek yapıların kurumsallaşmasını sağlamak, tüm yurttaşların ve kurumların ortak sorumluluğu olduğunu da unutmamak gerek!