Hakkâri’nin önemi, coğrafyasından ve madenlerinden (simli kurşun madeni) gelir. Feodal beyler, ağalar tarafından idare edildiği için, emperyalist devletler için taraftar bulmak her zaman kolay oldu.

Hakkâri, tarihsel ve kültürel olarak Türkiye’nin en ilgi çekici yerlerinden biridir. Tarihi ve kültürel dokusu üzerine ciddi bir neşriyat yapılmadığı için, Türkiyeli Türk okurların çoğu için hala yabancı bir yerdir. Hâlbuki eski devirleri bir kenara bırakırsak, Hakkâri, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran zaferinden (1517) beri, Anadolu coğrafyasından sayılır. Hem Osmanlılar hem de T.C. hükumetleri, burayı elde tutmak için büyük mücadele vermişlerdir.

Kürtler, Nesturiler, İslamlar (Sünni ve Şii Türkler), Fars, Arap, Türkmen aşiretleri, Ermeniler ve başka küçük etnik gruplar, Hakkâri’nin nüfus yapısı içinde yerini almıştır. On dokuzuncu yüzyılda, Rus, İngiliz ve Fransız yayılmacılığı, Hakkâri’ye kadar ulaşmıştır. Fransızlar, buraya misyonerler göndermişler, Cizvitlerin faaliyet alanına girmiş, Katolik manastırları yapmışlar, Doğu’nun Hristiyanlarını, özellikle Nesturileri Katolik mezhebine döndürmeye çabalamışlardır. İran ise mezhep yolu ile girerek burada Şia’yı egemen kılmaya çalışmıştır. İngilizler, özellikle buradaki Nesturîleri himaye ederek, Musul’da Nesturiler için okullar açarak, Britanya emperyalizmini buraya kadar sokmuşlardır. Ruslar ise Ermenilere destek vererek, bölgede İslamlar üzerinde baskı kurmuşlardır. Osmanlı devleti ise Sünni mezhep çerçevesinde, Kadiri ve Nakşibendi şeyhleri vasıtasıyla, Kürt beylerine hilatler vererek, Hakkâri bölgesini elde tutmaya çalışmışlardır.

Hakkâri’nin önemi, coğrafyasından (dağlık olması) ve madenlerinden (simli kurşun madeni) gelir. Feodal beyler, ağalar tarafından idare edildiği için, taraftar bulmak her zaman, emperyalist devletler için, kolay oldu.

AŞİRET BASKISI

1921’de Van müftüsü Şeyh Masum Efendi, Hakkâri’nin Türkiye’ye katılmasında olumlu rol oynamıştır. Ergani isyanı çıkınca, Hakkâri de dâhil olmak üzere, pek çok ilde sıkıyönetim ilan edildi. Nesturiler ve Ermeniler, T.C. açısından, bir tehdit olarak görüldüler ve Türkiye’nin iç bölgelerine nakledildiler. Bir kısmı ise T.C. ordusunda askerlik yapmamak için Hakkâri’yi terk etti.  Hakkâri’de Rum nüfus bulunmadığı için, mübadeleye tabi olmadı. 1927’de Ermeniler ve Nesturiler, Hakkâri’de mevcuttular. 1924’te İran’ın Rumiye kentinde bulunan esir Türklerin, Hakkâri’de iskân edilmesi planlandı, ancak burada yeterli ev olmadığı için, Rusların elindeki bu Türk esirler, Hakkâri’de yerleştirilemedi. 6. Hudut Muhafaza Taburu ile Jandarma Birliği, burada güce dayalı bir hâkimiyet kurdu. I. Dünya Harbi esnasında Musul’a göçen Hakkâri halkı, 1925’te Hakkâri’ye geri dönmeye başlayınca, buradaki nüfus baskısı daha da arttı. Zira 1920’de Hakkâri, Musul, Diyarbakır, Bitlis, Urfa ve Elazığ bölgeleriyle birlikte, Osmanlıların Elcezire Cephesi içine alınmış ve Nihat Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri burada İngilizlere karşı askeri faaliyetlere başlamışlardı. Bu esnada Hakkâri bölgesindeki aşiretlerin çoğunun yerlerini terk ettikleri anlaşılıyor. 1926-1927 yıllarında İmadiye muhacirleri (İran İslamları) burada iskân edilmeye çalışıldı.

Hakkâri, tarih boyunca, İran’dan gelen aşiret veya nüfusun baskısı altında oldu. 1926’da Koç Uşağı aşiretinin Türk ordusu tarafından tenkil edilmesi, Türkiye taraftarı İslam aşiretleri tarafından memnuniyetle karşılandı. Kara Ballı, Ferhat Uşağı, Abbas Uşağı, Kazgan Uşağı ve Bahtiyar aşiretleri, bu memnuniyeti, 1926 yılında Ankara’ya çektikleri telgrafla açıkça belirttiler. 1926 yılında İngiliz himayesini kazanmış aşiretler, Hakkâri’yi (diğer adı: Çölemerik) ele geçirmeye kalkmışlardı. Bu yıllarda bölgede soygun ve yağma olayları devam etti. 1929 ve 1930’da eşkıyalar Hakkâri’yi bastılar. T.C. hükumeti, burada asayişi sağlamak amacıyla yeni idari düzenlemeler yaptı. 1932’de Şemdinan (Şemdinli) kazası kaldırıldı, Solhan adıyla Muş’a bağlı yeni bir kaza kuruldu. 1936’da Şemdinan nahiyesi tümüyle lağvedildi. 1929’da, Hakkâri, Beytüşşebap, Gevar ve Şemdinan kazalarından oluşuyordu. 1938’de Kaval nahiyesinin merkezi Piyanis köyüne taşındı.

Atatürk’ün talimatıyla, devrin Kültür Bakanı Saffet Arıkan, Hakkâri’nin kültürel bütünleşme için Hakkâri’de Kültür Direktörülüğü’nü kurdu. İlköğretim ispekterlerinden (müfettiş, inspector kelimesinden türetildi) birkaç kişi kültürel faaliyet yapmaları için buraya atandı. Bu faaliyetler İsmet İnönü devrinde de sürdü. 1945’te burada Halkevi ve daha sonra da Halkodası kuruldu. Başkanlığına Reşat Öz Öcal getirildi. İkinci Dünya savaşı öncesinde, 1942 yılında, Hakkâri’de gıda maddeleri taşıyan nakil vasıtaları için ücretsiz çalışma zorunluluğu getirildi. Demokrat Parti devrinde, Hakkâri’de memurlar arasında (özellikle yargı mensupları arasında) CHP taraftarlığı devam etti. Hatta bu durum 1954’te Hakkâri DP Teşkilat Başkanı'nın, Hakkâri’deki hâkim ve savcıları şikâyet etmesine sebep oldu. 1954’te Zap nahiyesinin merkezi, Çığlı (Aşuta) köyüne nakledildi.

SORUNLAR ÇÖZÜLEMEDİ

T.C. hükumetleri, Hakkâri’nin sorunlarını tespit ettiler, ama çözmede yeterince başarılı olamadılar. 1966’da bile ilçe yolları yapılmamıştı. Hiç motorlu vasıta yoktu. İlçelerde ortaokul bulunmuyordu. Kolera ve sıtma yaygındı. Beytüşşebap, Şemdinli ve Çukurca’da elektrik yoktu. Kar yağdığı zaman yollar kapanıyor ve telgraf direkleri göçtüğü için posta işleri duruyordu. 1932 yılında üç gün kar yağdı. Telgraf hatları koptu. Hakkâri ve ilçeleri ile iletişim kesildi. Şemdinli, Uludere, Çukurca, Yüksekova ve Beytüşşebap ile iletişim sağlanamadı. Pazarlar yeterli olmadığı için ticaret gelişmemişti. Jandarma baskısı ise hala devam ediyordu. 1966 tarihli bir raporda, burada cami yapımının devam ettiği, aracılık ve tütüncülüğün geliştirilmeye çalışıldığı ve yatılı bölge okulu açılmasının gerekliliği üzerinde durulur. 2008’de Hakkâri Üniversitesi kuruldu. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin bazı fakülte ve yüksekokulları, Hakkâri Üniversitesi'ne devredildi. Henüz teşkilatlanma aşamasında olan Hakkâri Üniversitesi'nin bölgenin kalkınmasına yardımcı olacağı umuluyor.

KOZMOPOLİT YAPI

1882-83 yıllarında, Kadiri ve Nakşibendi şeyhi Ubeydullah’a göre, Hakkâri’nin en eski halklarından biri olan Nesturiler (Asuri), Koçanis köyünü (Konakköy) patriklik merkezi olarak kullanarak, bölge İslamlarını Nesturileştirme hareketine giriştiler. Ona göre, 1882-1883 yıllarında, Çölemerik ve İmadiye civarında yaklaşık 20 bin hane Nesturi vardı. Fransız ve İngilizlerin himayesini kazandıklarına inanan Nesturiler, İslamlar ile giriştikleri mücadeleyi kaybettiler. Aramice konuşan Nesturiler emperyalizmin kurbanı oldular. Osmanlı idaresine, Kürdistan’ın fethinden beri, kökten muhalif olan Nesturiler, özellikle 1925 Ergani isyanından sonra Türkiye’yi terk etmeye başladılar. 1840’lardan itibaren Nesturi Tiyariler (Osmanlı belgelerinde bazen Tayyariler olarak da yazılır) ile Bedirhaniler ve Mardin’deki Bervariler arasındaki mücadeleler, 1925 yılına dek çeşitli fasılalarla devam etti. Böylelikle Hakkâri’nin Hristiyan nüfusu azaldı. Hakkâri’nin Osmanlı idaresindeki kozmopolit yapısı, bir seviyede azaldı. Aşiret yapısı (feodalite), ağalık kısmen ortadan kaldırıldı. Aşiretlerin bir kısmı Irak’a, bir kısmı ise İran’a gittiler.