Dursun, tatilden dönen Temel’e merakla sormuş; “Ula Temel tatilun nasıl geçtu?”
Temel, yüzünü ekşiterek cevaplamış; “Çorba şarap kadar sıcak, şarap tavuk kadar eski, tavuk hizmetçi kadar dolgun göğüslü, hizmetçi,  pansiyon sahibi dul kadın kadar arzulu olsaydı, iyi pir tatil geçirepilirdum.”

***
“bugün görüş günü
günlerden salı
ıslak
sarı bir yağmur
ülkemin neresine bakarsa ay
orada yitik bir anne ağlıyor”
der Nevzat Çelik Şafak Türküsü şiirinde.

***
Evet, bugün günlerden Salı ve bizim 9 Eylül Gazetesi okurlarıyla görüş günümüz. Ama dün de Çalışan Gazeteciler günüydü. Ben bu tür önemli günlerde kendimi rahmetli Uğur Mumcu için yazılmış Bugün Ne Yazsam oyununun başrol oyuncusu gibi hissederim.

Hani son yirmi yılı öyle bir geçirdik ki Temel’in tatilinden bin beter.

23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramını yazmaya kalksak, Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı'ndan alıp Türk Milletine altın tepside sunduğu EGEMENLİĞİ biz götürüp ellerimizle AK SARAY’a iade ettik.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı yazmaya kalksak, CUMHURİYETİMİZİN bütün kazanımlarının bir bir elimizden çıkartılmasına seyirci kaldık.
Adli yılı yazmaya kalksak, ADALETİ Adalet Saray’ından çıkarıp, herkesi Sarayın Adaletine muhtaç hale getirdik.
Dinin içinden Ahlakı, Hukukun İçinden Adaleti, Türkiye Cumhuriyeti'nin içinden Demokrasi ve Özgürlüğü çıkarıp hepsinin posasını bıraktık.
Posalı yiyeceklerin sindirimi kolay olmasından olsa gerek, tüm bunları içimize sindirebildik.
Yaşlıca bir kadıncağıza, bir aydır üniversite hastanesinde yatmasına rağmen, bırakın tedaviyi bir türlü teşhis bile konulamıyormuş. Sonunda Başhekim gelmiş yanına, peşinde de doçentinden öğrencisine tam kadro bir ekip.
Başhekim konuşmaya başlamış: “Radyolojik tetkikler?”
Hemen filmler ışıklı panoya yerleştirilmiş. Sert ve kararlı bir ses: "EKG?" demiş. 
Derhal başhekimin önüne serilmiş. “Eforlusu?” demiş.
O da hemen açılmış önüne.
“Laboratuvar tetkikleri?”
Her şey önceden hazırlanmış.
- Elektroansefalografi?
- Buyrun hocam.
- Emar?
Emar da konulmuş büyük patronun önüne.
- Sintigrafi?
- Anjiyo?...
Derken Büyük Başhekim son soruyu sormuş:
- Peki, Sken oldu mu?
O ana kadar ağzını hiç açmayan yaşlı kadın cılız bir sesle zar zor konuşmuş;
- Bir tek onu yapmadılar Doktor bey evladım!
Sakın aklınıza, Milletimize ne yapmak istediğini açıkça söyleyen meşhur müteahhidimiz gelmesin.
Sken, (scan) “tarama" anlamında kullanılan tıbbi bir deyimdir.
Tedavinin başarılı olması için teşhisin doğru olması şart. Türkiye’mizin durumu da ne yazık ki hiç iç açıcı değil ve teşhis koymak için bu kadar tahlile de gerek yok.
Sorun belli: “ÇOY”
Yani Çoklu Organ Yetmezliği.
Yasama, yürütme ve yargı başta olmak üzere, Merkez Bankası, Üniversiteler, TUİK, ÖYS, Basın...
Türkiye Cumhuriyeti'nin organlarının hiç biri çalışmıyor.
Çoklu organ yetmezliği sebebiyle hastaneye kaldırılan Temel’i muayene eden anabilim dalı başkanı, yanındaki asistanlara; “Dikkat edin!” demiş ve eklemiş “Birazdan bu hastanın sağ tarafına felç inecek!”
Bunu duyan Temel, insan üstü bir çabayla uzanıp, üreme organını sağdan sola almış.

Biz Türkiye’de ÇOY problemi var, Türkiye’de yaşam felç oldu dedikçe; iktidara yakın oldukları için palyatif hasta bölümünde olanlar ne yazık ki hala Temel gibi bir yerlerinin keyfinde görünüyorlar.

Ve biz böyle önemli günlerde kara kara düşünüyoruz;
Bugün ne yazsam?
***

Nevzat Çelik şiirini şu mısralarla bitirir;
“bir sabah anne bir sabah


acını süpürmek için açtığında kapını

adı başka sesi başka nice yaşıtım


koynunda çiçekler

çiçekler içinde bir ülke getirirler

başlarını koymak için yorgun dizine

sen hazır tut dizini anne

o mükemmel güne.”
Bize de; kalemini satmayıp, onuruyla çalışan gazetecilerimizin;
Çalışan Gazeteciler Gününü kutlayıp, önlerinde sevgiyle saygıyla eğilmek ve o mükemmel günün gelmesi için çalışmaktan başka yazacak ve yapacak bir şey kalmıyor.