Önceki akşam, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin “Kültürpark’da Yaz Sineması” kapsamında, “Rüzgarda Salınan Nilüfer” filminin gösterimi öncesi, yönetmen Seren Yüce, oyuncular Tülay Günal ve Eraslan Sağlam ile yaptığımız söyleşi sırasında, yönetmenin ilk filmi “Çoğunluk”u kaçınız izledi diye bir soru yönelttim izleyicilere. Kalkan parmakları görünce, “Hiç fena değil!” dedi Seren. Venedik’te ‘Geleceğin Aslanı’, Antalya’da ‘Altın Portakal’ ödüllerini kazanan filmin ulaşabildiği toplam izleyici, hak ettiğinin çok gerisindeydi çünkü. Dağıtım tekelleşirken, ‘ticari’ yönü ağır basmayan sanat ürünlerinin kitlelere ulaşması her gün biraz daha zorlaşıyordu.
Yalnızca dağıtımla da sınırlı kalmıyor bağımsız sinema ve tiyatro yapmanın önündeki engeller. Sanat alanlarında devlet desteğinin, siyasi iktidarın iki dudağı arasından çıkacak bir işarete bağlı olması bir yana, destek kurullarındaki sektör temsilcilerinin ‘kraldan çok kralcı’ kesilmeleri, çoğu kez ‘kral’ın doğrudan müdahalesine gerek bırakmıyor; oto-sansür mekanizması tıkır tıkır çalışıyor.
Görünen köy kılavuz istemez, siyasi iktidarın sanat alanındaki desteklerini ‘çoğunluğun beğenisi’ni kazanabilecek yapıtlara yönlendireceği günler çok yakınmış gibi geliyor bana. ‘Sanat Filmi’ gibi gelişmiş bir izleyici profili isteyen ve dağıtım zorlukları nedeniyle potansiyel izleyicisine bile ulaşamayan yapımlar bizi ilgilendirmiyor; zaten, onları yapanlar ‘sakıncalı’ isimler denilerek, kamu olanaklarının ‘piyasa’ ölçütlerine uygun yapımlara yönlendirilmesi artık bir ‘distopya’ değil, gerçeğin ta kendisi…‘Dindar ve kindar’ bir ‘çoğunluk’ oluşturma sürecine hizmet edecek filmlerin, ya da en azından insanımızı ‘gerçek’lerden uzak tutacak, en kabasından en romantiğine güldürülerin baş tacı edildiği bir sistem artık kapımızda değil, evimizin içinde…
Otoriter yönetimlerin, her dönemde başvurdukları, kullanışlı bir araçtır ‘popülizm’. Halk neyi istiyorsa, biz onu veririz derler. Sanki, halkın isteklerini belirleyen koşulları kendileri yaratmıyormuş gibi… Devletin ideolojik aygıtlarının tümünü kullanarak, istedikleri gibi bir halk -seçmen olarak da okuyabilirsiniz- yaratma çabası yalnızca otoriter/totaliter sistemlere özgü bir alışkanlık değildir. Kapitalizmin ruhundan kaynaklanır bu anlayış. Her türlü aracı kullanarak, kitlelerin beğenilerini, hayallerini, beklentilerini oluşturmak.
Hedef kitle, belirli bir sınıfla sınırlı değildir. Farklı toplumsal kesimlerin beklentileri ortak noktalarda buluşturulabilir. Gerektiği kadar dindar, gerektiği kadar milliyetçi, gerektiği kadar uysal -otoriteye/sisteme bağlı- nesiller yetiştirmekte popüler kültürün sunacağı sonsuz imkanlar vardır. Kah korkutup, kah eğlendirerek kitleleri istediğiniz kalıba sokabilirsiniz. Ayakta kalmanın yolunu düzene uymakta, boyun eğmekte gören kitleler yetiştirebilirsiniz. Niteliksiz bir eğitimle, sorgulamayan nesiller ortaya çıkarabilirsiniz. Niteliksiz bir sanat ortamıyla da cila çekersiniz…
Geçenlerde, bir televizyon kanalının ‘yarışma’ programında sorulan bir soru ve yarışmacının cevabı yansıdı sosyal medyaya. Ekran görüntüsü de olduğu için, doğruluğundan kuşku duymadım. Soru şöyle: “Konser başlangıcında orkestra şefi ‘Son, ki, üç, dört dediğinde genellikle hangisi olur?” Cevap şıkları: a) uzun bir sessizlik olur, b) müzik başlar, c) seyirci saymaya devam eder, d) müzisyenler sahneyi terk eder… Genç kızımız cevap veriyor: “c- seyirci saymaya devam eder”!
Şaşırdınız mı? Ben hiç şaşırmadım. Bu insana ne verdiniz de, daha iyi bir cevap bekliyorsunuz? Hayatında hiç klasik müzik konserine gitmiş mi? Hangi televizyonda bir konser izleyebilmiş? Kamu yayıncılığının ‘hal-i pür melal’i ortada. Ona, yapacak bir şey yok (en azından şimdilik). Siyasi iktidar, istediği gibi bir ‘çoğunluk’ yaratmak için elinden geleni yapıyor… Peki, siz ne yapıyorsunuz?
Bağımsız sinemanın, alternatif tiyatronun varoluşunun tek koşulunun, izleyici kitlesini genişletebilmek olduğunu biliyoruz. Nitelikli izleyici sayısının artması ise, nitelikli yurttaş sayısının artması demek… Devlet desteğinden umudu kestiğimize göre, siz bu konuda ne yapıyorsunuz? Sözüm size… eyyy CHP’li yerel yöneticiler… Halktan şikayet edeceğinize, dönüp baksanız ya, ona ne veriyorum diye. Popüler kültüre teslim olarak daha çok oy toplayacağınızı mı düşünüyorsunuz? (Elbette, görevlerinin farkında olanlar var aralarında, onlardan da başka bir yazıda söz ederiz).