Bizim orada şöyle bir söz vardır: "Boş kasnak gibi dönüp durma..." Nereden başlasam bilemiyorum. En doğrusu İzmir Depremi gerçeğinden başlayalım... İzmir'de meydana gelen 6.9 şiddetindeki depremde, yüzden fazla vatandaşımızı kaybettik. Binden fazla da yaralı vatandaşımız var. Türkiye'nin dört bir yanından gelen AFAD, AKUT kurtarma ekipleri, itfaiye ekipleri birlikte geceli gündüzlü günlerce uyum içinde canhıraş çalıştılar. Aynı şekilde depremzedelere her yerden gelen yardımlar birlik ve beraberliğimizin, dayanışma ruhumuzun en güzel görüntüleri idi. Bu görüntüler insanlık için bizi teselli ve mutlu eden tek şeydi. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin organizasyonu mükemmeldi. Tunç Soyer elinden gelen her şeyi yaptı ve yapmaya devam ediyor. Tunç Soyer'e ve İzmir Büyükşehir Belediyesi ekiplerine özel bir teşekkürümüz var. Dışarı il ve ilçelerden gelip yardıma koşan tüm ekiplere, siyasi partisi ne olursa olsun bütün güçleriyle İzmirliler’in yanında yer alan tüm belediyelere, İzmirliler’in teşekkürü var. Sağolsunlar.
Şimdi işin özüne dönersek, gerçeklerle yüzleşme zamanı. Öyle değil mi?
Deprem Türkiye'nin bir gerçeği. Bu gerçekten kaçamazsınız. Bu ülkeyi yöneten iktidarın da, muhalefetin de deprem konusunda ciddi bir sorumluluğu var.
Mesela iktidara soruyorum: Deprem fonunda biriken 35 milyar dolar para nerede? Bu fon, deprem için kurulmuştu. Bu fon da biriken parayı başka bir yerde kullanamazsınız. Öyle değil mi? Garibanların evleri yıkılıyor, onlar evsiz barksız kalıyorlar. Şimdi soruyorum, evini, barkını kaybedenler ne yapacaklar? Devletin bu konuda ki yetkilisi olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çıkıp çözüm için vatandaşa bilgi veriyor mu? Bu iş öyle yardımlarla filan geçiştirilecek bir sorun değil. Sosyal devlet nerede?
Soru şu: Sosyal devlet bugün, depremde yıkıma uğrayan vatandaşının yanında olamıyorsa ne zaman olacak? Gerçekçi olalım, çok depremler yaşadık ve gördük ki devlet bu işe kafa yormuyor, muhalefetin tüm kanun teklifi önerilerine ise iktidar kulak tıkıyor. Geç kalınmış olsa da deprem konusu, yasalarla büyükşehir belediyelerine devredilmeli. Devletin yetkili bakanlığı da bu işi ciddiyetle denetlemeli. Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Avrupa'da böyle, dünyanın gelişmiş ülkelerinde de deprem yetkisi belediyelere verilmiş. Öte yandan dünyanın hiçbir ülkesinde bizde olduğu kadar inşaat firması yok. Yılmaz Özdil araştırmış ve "Türkiye'de 453 bin inşaat firması olduğunu, Almanya'da 3 bin 500, tüm Avrupa ülkelerinde ise 25 bin inşaat firmasının var olduğunu" söylüyor. Türkiye'de bu kadar inşaat firması olunca da sonuçta ucuz inşaat üretimi kaçınılmaz oluyor. Bizdeki inşaat firmalarının çoğu da ehliyetsiz ve eski usul ve yöntemlere dayalı. Teknolojinin bu kadar geliştiği dünyada gelişmiş ülkeler, 9 şiddetinde ki depreme dayanıklı çelik yapılı inşaatlar üretiyorlar. Yüksek teknolojinin bütün nimetlerini sonuna kadar kullanıyorlar. Onlar depreme karşı önlem alıyor, depremden korkmuyorlar. Bizde ise bilgi ve teknoloji yoksunu bir sürü müteahhitlik firması işbaşında. İşte bu firmaların ürettikleri çürük yapılar kan kusuyor, ölüm saçıyor. Her depremde 3 oda vatandaşlara mezar oluyor. Yüzlerce insanımızı ne acıdır ki kaybediyoruz, yuvalar yıkılıyor, vicdanlar susuyor. Birileri para kazanacak diye insanlarımızı diri diri, kendi evlerinin beton göçükleri altına gömüyoruz...
Tarım arazileri niteliğindeki düz ova arazileri üzerine gökdelenler kurmaktan artık vaz geçin. Yüksek yapılı gökdelenler, şehirlerin oksijenini yok ediyor, doğayı ve iklim yapısını şiddetle bozuyor. Merkezi hükümet ve belediyeler bu kötü gidişata artık izin vermemeli. Bu çok katlı yüksek binalar İzmir'e hiç yakışmıyor. Bu binalar, şehrin estetiğini, şehrin görüntüsünü de bozuyor. Yüksek katlı binalar ancak sağlam zeminli bölgelerde olabilir, buna hiç itirazımız yok. Zemini sağlam gecekondu bölgelerinde yapılacak kentsel dönüşümleri bu mantıkla yapmak daha doğru olur.
Depremde yıkılan ve ağır hasar gören tüm binalarda inşaat zaafiyetleri olduğunu gördük. Demirden, kumdan, çimentodan çalmalar var. Derler ya: "Deprem öldürmez, bina öldürür." İşte İzmir gerçeği bu, Türkiye gerçeği de bu. Deprem gerçeğini çabuk unutuyoruz. Depremin siyaseti olmaz. Boş kasnak gibi dönüp durmanın, laf üretmenin zamanı değil. İktidarıyla muhalefetiyle birlikte oturup tüm siyasiler mecliste depremi konuşmalı, kalıcı ve akılcı çözümler üretmelidirler.
Deprem gerçeğini siyasetin dışında tutmalıyız. Merkezi hükümet, bu konuda belediyelere hem yetki vermeli, hem de kaynak aktarmalı. TBMM''den bu konuda acil yasalar çıkartılmalı. Aklın yolu birdir. Bil ki; depremin kendisi kaos değil kozmostur. Deprem kaos oluyorsa bu senin yüzündendir.
Başka acılar artık hiç yaşanmasın. Çok geçmiş olsun güzel İzmir'im...