Güzel, fakat bir o kadar da düşündüren bir soru ile başlayayım bu yazıma; öğreten olmak mı zor? Yoksa öğrenen olmak mı?

Eğitim ve öğretimin en önemli iki paydaşı öğreten ve öğrenen kavramları… Sorumdaki bu iki sıfatı üstlenenler içerisinden zor ya da kolay tanımlaması kişiden kişiye değişebileceği gibi, fiziksel şartlar, ortam kalitesi, teknoloji gibi yan etkenler de sorunun cevabını daha da düşündürücü hale getiriyor kanımca…

Futbolda da öğretenler ve öğrenenler var. Tahmin ettiğiniz üzere öğrenenler; annesinin ya da babasının, henüz yedisinde ya da sekizinde, minicik kramponları ayaklarına geçirerek, dizlerine kadar uzayan bol şortunu üzerine geçirdiği ve elinden tutarak futbol okuluna götürdüğü yavrularımızdan başlayıp, kırkına gelmiş ama futbola doyamamış, amatör ya da profesyonel bir takımda top koşturmaya devam eden tüm futbolcular…

Öğretenler ise yukarıdaki tanım içerisinde geçen minicikler dâhil olmak üzere kırklı yaşlarına kadar oynayanlara futbolu ve onun gereklerini öğretmeye çalışanlar ile “ben de öğretmek istiyorum” diyenlere öğretmeyi öğretenlerin tamamı…

Ülkemizde futbolu öğretme hadisesi, belli kriterlere bağlanmış ve Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ile Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği (TÜFAD) ortaklığında verilen eğitim, seminer ve panellerle günümüzde sağlanıyor durumda… “Ben de öğreteceğim” ya da “ben de öğretmek istiyorum” diyenler, belli uygunluk ve denklikleri sağlayarak, TFF ve TÜFAD tarafından açıklan futbol antrenörlüğü kurslarına katılıyor ve sertifikasyona sahip olabiliyorlar. Sertifikalarının lisans harflerine göre de farklı yaş ve kategorilerde takım çalıştırmaya daha doğrusu öğretmeye başlıyorlar, öğreten oluyorlar.

Futbolda öğreten olmanın akademik yolu, üniversitelerin Beden Eğitimi Spor Yüksekokulunun (BESYO) futbol antrenörlüğü bölümünü bitirmekten geçiyor. Bu alandan mezun iseniz direkt olarak TFF (C) lisansına sahip oluyorsunuz. Gerçi bu harf eskiden UEFA (B) adını verdiğimiz bir üst sınıf idi. Mezunlar direkt olarak B derecesine sahip oluyorlardı. Sayın Fatih Terim’in yoğun baskıları ile dört yıllık üniversite mezunlarının futbol antrenörlüğü lisans derecesini C’ye düşürdüler. Çünkü ülke futbolunu okumuşlar değil oynamışlar ileriye götürebilirmiş. Elbet ki yaşanmış deneyimler de önemlidir ama liyakate değer vermeyen bir toplum olduk ya vesselam! Bu da farklı bir tartışma konusu yıllardır! Her yerde torpil, her yerde akraba! Cehalet ise…

Konumuza geri dönelim; futbolda öğreten olmanın bir diğer yolunun da futbolcu olmaktan geçtiğini yukarıda belirtmiş oldum. Futbolu bırakıp TFF ve TÜFAD’ın eğitimleri için sıraya giriyorsunuz ve sıra size gelince TFF (C) lisansı için eğitime davet ediyorlar sizi…

Sıra deyince; gerçekten sıraya sokuyor sistem sizi… Birçok kıstasa göre puan veriyorlar size ve bir toplam puana erişiyorsunuz. Başvuranları puanlarına göre büyükten küçüğe sıralıyorlar ve üstten başlayıp sırayla eğitime davet ediyorlar. Tahmin edeceğiniz üzere geçmiş futbol yaşantısı ve yılı çok olan üst sıralarda yer buluyor kendisine…

Bir de en küçük lisans harfi olan (D) lisansı var ki, TFF buna Grassroots Gönüllü Liderlik adını veriyor. İki günlük bir eğitimin ardından bu sertifikasyona sahip olabilirsiniz. Ama az önce bahsini ettiğim puanlamalar ve sıralamalar bunun için de geçerli… Alt yaş gruplarında, amatör ve profesyonel tüm takımların standart müsabaka ve çalışmaları dışında, gönüllü çalışmalar yapıp, hem onlara destek olmaya çalışıyorsunuz, hem de bu çalışmalardan TFF’yi haberdar ederek puan topluyorsunuz.

Burada eleştireceğim en büyük konu, (D) lisansınız var ama müsabakaya saha içi giriş kartı alamıyorsunuz! Yani sahaya takımla çıkamıyorsunuz! Oysa aynı kuralları koyan TFF diyor ki; “amatör bir takım sözleşmeli antrenörleri dışında, masörleri veya sağlıkçıları dışında herhangi iki kişiye yönetim kurulu kararı ile saha içi giriş kartı çıkarabilir”!

Bu ne perhiz? Bu ne lahana turşusu?

Bu arada, ben ve gazetemiz spor müdürü Mutlu Yılmaz, birbirimizden bihaber bu programa başvurmuşuz. Ve ne güzel tesadüf ki (D) lisansı eğitimine, kurs açıldığında beraber katılma şansını yakaladık. Göztepe’nin ve Milli takımın efsanelerinden Özer Yurteri öğretenimiz oldu. Biz de artık birer öğreten adayıyız. Her ne kadar sahaya giremesek de…

Dipnot; “Bir topluluk ulus olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki, toplumu gerçek bir ulus haline getirirler”. Mustafa Kemal Atatürk.