Teknolojiye hayran ve sorgusuz sualsiz kabul eden bir kesimin yanında bir diğer kesimde teknoloji, sağlık ve bilime dair korkutucu söylemler geliştiriyor. Fakat bu kesim de zaman zaman işin ucunu kaçırabiliyor. Bilim ve teknoloji konusunda yeterli, yetersiz, ünvanlı, ünvansız kişilerden gelen istisnadan genellemeye, haklıdan yanlışa, eyyamdan, panik atak seviyesine olan her aşamadaki söylemler bazen yarardan çok zarar veriyor.

Önce o söylemlerden birkaç örnek verelim: Cep telefonu kullanmayın, beyin kanseri yapıyor. Ekmek yemeyin obez yapıyor. Google bizi gözetliyor. Benzer bir tane de yakın zamanın tartışması oldu. Kara Kutu, Yüzleşme Vakti isimli kitap şu ara en çok satan kitaplar arasında ilk sırada ve beraberinde getirdiği tartışmalar halen sürüyor. Kitabın olumlu yarattığı soru işaretlerinin yanında benim de itiraz ettiğim tıp bilimi ve ilaç sektörünün yanlış yöne sürüklendiğini ve son tahlilde mutlak kötü gibi gösteren kesin yargılı tavrı açıkçası çok can sıkıcı.

Kitabı tanıtmak için verilen bir röportajın başlığı bile sansasyoneldi. “Kimyasal ilaç hastalıkları iyileştirmiyor hatta kronikleştiriyor”. Ardından röportaj başlığa benzer kesin yargılar ile devam ediyordu ve kitabı, ilaç sektörü üzerine yazılamayan yazıldı, büyük komplolar açığa çıkarıldı iddiası ile sansasyon seviyesine taşıyordu. Not olarak ilave edeyim ki, düşünüldüğünde hangi ilaç kimyasal değil ki? Ot bile kaynatıp içseniz içindeki kimyasallar vücudu etkilemektedir. Cümlenin içerik yanlışlığını görmezden gelirsek yazar her cümlesinde modern ilaç sektöründeki sorunlardan bahsetmek için bu tip genellemeleri kullanmayı uygun görüyor. Kitabı okumaya başladığınızda da röportajlarda görülen bu genelleme ısrarı hatasının kaynağının kitap olduğu görülüyor. Birkaç ilacın yan etkilerinin büyük hasarlar verdiğine değinildikten sonra küçük örneklerden tüme varımlar çıkarılıyor.

Kitapta diğer yanlış ise iddialı örneklerin sürekli tek taraflı araştırma sonuçları ile anlatılması olmuş. Özellikle kitapta aşı konusunda yapıldığı iddia edilen ve incelendiğinde bilimsel açıkları olan bir araştırma ile insanları aşı yaptırmaktan soğutmaya çalışmak yazar adına gerçekten affedilecek gibi değil. Genelde bu tip yazıların yazarlarının kullandıkları ilk argümanda “işin içinde bir komplo var” oluyor. Ardından “ilk defa bunu ben yazdım, uzun araştırmalara dayandı, gizli gerçekleri ortaya çıkardım” geliyor. Bana göre bu tarz sunulan kitaplar, içerik olarak ne kadar doğru noktaya değinse dahi bu abartı ve genelleme olumlu olabilecek her etkiye de gölge düşürüyor. Açıkçası kitabın sadece uyarı yapmak için yazıldığı söylenen amacını sorgulatıyor.

Bu "ilk ben yazdım" iddiasını hemen çözmek istiyorum. Dünya bilimin gizli kalmış suçlarını, kusurlarını bulmaya fazlasıyla meraklı ve çok çalışıyor. Bir Netflix üyeliğiniz varsa 50’den fazla belgesel film ve belgesel dizide bu kitapta anlatılanlar dahil her türlü tıp ve ilaç sorununu takip edebilirsiniz. Göreceksiniz ki tüm dünya bahsi geçen kitabımızın içeriği de dahil olmak üzere teknoloji, sağlık ve bilim hakkında her ama her olumsuzluk için çok ayrıntılı çok daha cesur tartışmalar yapıyor. Netflix kafi gelmezse teknoloji, bilim ve sağlık üzerine Youtube kanalları size çok daha fazla ama çok daha kontrolsüz komplo araştırma ve hipotezleri de sunacaktır. Maalesef bizim komplo yazarlarımız, insanlarımızın birçoğunun halen paralı kanallara üyeliklerinin olmamasına veya belgesel izlememesine bel bağlamış durumdalar.

Diyelim yazılar bir yerlerden esinlenildi. Sorun peki ne? Hangi yazar, hangi senarist bir yerlerden esinlenmiyor ki? Bunlar esinlenme dahi olsa risklerden bahsetmesinin nesi yanlış ki diyebilirsiniz. Yanlış olan şu. Öncelikle yazarlarımızın esinlendikleri belgesellerin her birine başlarken önemli bir uyarı veriliyor. Bu tür belgeseller “burada izleyecekleriniz, bilim insanlarının ve doktorlarının tavsiyesi yerine geçmez, sağlığınız ile ilgili genel sonuçlara ulaşılamaz, eğer tıbbi bir sorununuz varsa mutlaka doktorunuza danışınız” şeklinde bir uyarı ile başlıyor. Bilim dünyasınca kabul görmüş kanıtlara ve verilere dayanmayan en ufak sonuçta sunulmuyor. Veriler, örnekler sunulduktan sonra bunlardan türlü anlamlara gelecek muallak yorumlar da çıkarılmıyor. İstisnadan genelleme yapılmıyor. Örneğin bir sağlık belgeselinde, bir ilacın ölümcül bir yan etkisi ortaya konduktan sonra dahi “tüm ilaçlar kötüdür” sonucuna varılmıyor. Hele ki kitabımızın yazarının röportajlarda önerdiği gibi tüm tıp müfredatı elden geçmeli gibi muazzam(!) sonuçlara asla ulaşmıyorlar. Belgesel sonunda da izleyicileri modern bilimden uzaklaştıracak hiçbir tavsiye verilmiyor.

Yine diğer büyük bir yanlış, bu kitap dahil tıp hakkındaki popüler söylemlerin bir çoğunda modern tıp ve ilaç sektörüne karşı “alternatif tıp” adı altında eski hekimlik uygulamalarına övgü yapılmasıdır. Fark etmelisiniz ki alternatif tıp denilen yöntemler eskiden uygulanan daha etkili tedaviler ile popülerliğini yitirmiş eski tıp uygulamalarıdır. Tıp biliminin alternatifi yoktur. Eski uygulamaları ile yeni uygulamaları vardır. Bir zamanlar vücuttan kan alarak vebanın tedavisini sağlamaya çalışmak zamanın en modern tıp uygulaması kabul edilse de günümüzde işkence olarak görülmektedir. Ancak doktorlar ve araştırmacılar tartışarak daha iyi uygulamaları bulmayı hep sürdürdüler. Elbette tıp bilimi de insana bağlı olduğu sürece her zaman yanlış araştırmalar, menfaat sağlamalardan ve manipülasyonlardan etkilenecek. Bu tarihin ilk dönemlerinde de böyleydi. Gelecekte de böyle olacak. Bu durum tıp biliminin temelden hatalı bir yöne sürüklendiği komplolarına kurban edilebileceği anlamına da gelmez.

Bilim ile dedikodu arasındaki çizgi çok incedir. Kanıtlanmamış her şey ancak dedikodudur. Cep telefonu kanser yapıyor derseniz, saygın bir üniversiteden kanıt ve araştırma göstermelisiniz. Varsa oda sorgulanır. Hangi marka telefon, ne kullanım sıklığında, hangi şartlarda kanser yapıyor? “Kimyasal ilaçlar hastalıkları kronikleştiriyor” diye bir genelleme yaparsanız bu da çok ciddi olarak sorgulanmalıdır. Nasıl bu kadar genel bir sonuca ulaştınız? Amacım bilim adına hata yapan kişileri, firmaları savunmak asla değil. Suç işleyenler, hata yapanlar, insanların çaresizliklerinden para kazanlar en ağır cezalara çarptırılsın. Ama birkaç olayın örneklerini sanki tüm olaylar için geçerli gibi gösterenlerde sorgulanmalıdır. Bu abartılarda iyi niyet var mı? Sadece uyarılar ciddiye alınsın diye mi bu yöntem kullanıldı, yoksa birkaç kitap daha fazla mı satılmak isteniyor? Okuyucular olarak ta özellikle sağlık üzerine bilim insanı olmayan kişilerin yazılarını okurken ve bu yazarlara hayran kalırken, satır aralarında yapılan her mesnetsiz genelleme ve töhmetin, bir tansiyon hastasını, kullandığı ilaçtan vazgeçirip kalp krizi geçirmesine neden olabileceğine veya kemoterapi görmesi gereken bir kanser hastasını tedaviden korkutup şarlatan bir lokman hekiminin kucağına atacağını da idrak etmeliyiz.