Adında kurban kelimesi, içinde kan revan olan bir bayramı kutlamayı reddedeli çok oluyor.
Çocukluğum bitince benim bayram, kutlama kelimelerindan anladıklarım da değişti.
Masallara inanma yaşım geçince yani.
Benim İslamiyet, Allah ve ibadet inançlarım arasında hurafelere, nereden geldiği belirsiz gelenek göreneklere yer yok.
Eren Erdem'in 2012'de yayınlanan "Kurban, hayvan kesmek değildir" başlıklı üç bölümden oluşan yazısı şu şekilde biter ve benim de inancımı temsil eder:
"Eğer diyorsanız ki, ben 'Kurban Bayramı’nda hayırlı bir iş üretmek isterim, gidin ihtiyaç sahiplerine destek olun, elinizden avucunuzdan artanı yoksullarla bölüşün, hastaları ziyaret edin, sokak çocuklarının başını okşayın, küskünleri barıştırın derim. Allah’ın nezdinde ibadet olarak makbul olan davranış budur. Hatta o boğazına bıçak dayanan sevimli koyunların özgürce yaşayabilmesi için çevreyi katleden kapitalist kodaman bozgunculuğa karşı bir ses yükseltin. Doğayı, insanı ve toplumları sevin, koruyun.
Aslolan ibadet böyledir. İbadet hayatta, ritüel tapınakta yapılır. İslam bir ritüel dini değildir. Dolayısı ile yeryüzü Allah’ın mescididir. Allah’ın mescidlerini ticarethaneye çeviren engerek soyu ruhban aklı ile mücadele, Allah’a yaklaşma vesilesidir. Allah’a yaklaşma gayreti de kurbanın ta kendisidir.
Yetimi, miskini kollayın.
Kurban Bayramı, mutlak anlamda bir özeleştiri haftası olmalıdır. İnsanlar, kendilerini mücadeleden alıkoyan zincirleri masaya yatırmalı ve tıpkı Hz. İbrahim gibi bunlardan arınmak için mücadele etmelidirler. Böylece Kurban Bayramı, herkesin Allah’a yakınlığını arttırıcı bir sürece çevrilecektir. Aksi takdirde, kaçan danaların ardına düşmüş kasapların doğradığı hayvanlardan akan kanlarla ıslatılmış toprağın üzerinde, kan ve gözyaşına mahkum edilmiş mazlumların feryadı dinmeyecektir.
Yetimi, yoksulu, miskini göz ardı eden bir din, Allah’ın dini değildir.
Yetime yaklaşın, yoksulu koruyun ve bölüşün. Kurbanınız hayırlı olsun..."
***
Aynı anlayış ve bilinçte olduğum herkesin yardımlaşmaya vesile olan bu bayramını kutlarım.
Sokakta kaçan boğayı dizine keser vurarak durdurmaya çalışan, hayvanları birbirinin gözü önünde bağırta bağırta acemi kasaplara kör bıçakla kestirenlerin, kesenlerin, bu bayramı sadece kavurma yemek olarak algılayanların hiçbir şeyini kutlamıyorum.
Benden, bizden uzak dursunlar diye dua ediyorum.

Bak bu da bir sevap
Her sene sokakta baktığım hayvanlardan birini toprağa veriyorum.
Buna alışmak mümkün değil o yüzden alıştım demiyorum ama artık kabullendim diyelim.
Önemli olan benim kapıma geldikleri günden itibaren geçecek o kısa hayatlarını mümkün olduğunca rahat, mutlu ve konforlu geçirmelerini sağlamak.
Ve mutlaka üremelerne engel olmak. Yani kısırlaştırmak.
Ne cins oldukları falan da önemli deoncel-ozicer-2ğil. Tuttuğumu kısırlaştırıyorum ben.
Pet shoplar satılık, barınaklar da terk edilmiş cins hayvan dolu çünkü.
Birileri kendine birkaç aylık oyuncak edinecek diye bu hayvanların kontrolsüz üremelerine engel olmak gerekiyor.
O yüzden evde ya da sokakta beslediğiniz hayvanı kısırlaştırmaktan çekinmeyin.
Onları insanmış gibi düşünmeyin.
Sizin gibi seks yapmıyor onlar, üremeye çalışıyorlar.
Yazık falan olmaz yani.
Asıl kısırlaştırılmazlarsa yazık oluyor.
Eğer çiftleştirmeye niyetiniz yoksa kendi hayvanınızı ve Allah rızası için sokağınızdaki bir hayvanı hemen gidin kısırlaştırın.
Bazı yerlerde belediyeyle anlaşmalı veterinerler bu işi ücretsiz karşılıyor.
Ya da sevaptır deyip elinizi cebinize siz atın.
Yönetimlerin bu konuda 'zehirleyerek öldürmek' ya da 'üst üste açlıktan, bakımsızlıktan birbirlerini yedikleri barınaklara tıkmak' dışında bir çözüm üretemeyecekleri belli...
Bari meseleye küçük de olsa siz bir el atın.