Bu yaz döneminde spor okullarına inanılmaz bir talep olduğunu duyunca geçen haftaki yazımın devamını getirmek gerektiğini düşündüm. Ezbere bilginin aksine en çok rağbet gören sporun futbol değil basketbol ve yüzme olduğunu da öğrenince farklı pencereler açıldı kafamda. Belediyelerin yaz okullarına kayıt olmak istiyorsanız çoğu kontenjan dolu. En az 500 kişi sırada bekliyor ve bu çocuklardan ilk olarak ön kayıt alınıyor. Ve geri dönüş yapılacağının da garantisi yok. Pandemi döneminde çocuklar kurslara hasretti. Şimdi bu aşırı ilgi, onun patlaması mı diye düşünülebilir ilk etapta. Oysa ki yetkililer şöyle diyor. Pandemi dönemi öncesini de hesaba katıyoruz. Bu kadar yoğun taleple ilk kez karşı karşıyayız. Ayrıca bazı belediyelerin havuzları açmaya yanaşmadığını duyuyoruz. Özellikle havuzların özel temizlik maddesinin ithal olması sebebiyle fiyatının gittikçe pahalanması, yüzme kurslarının geleceğini tehdit altına alıyor. Futbol kontenjanlarında ise yer bulunabiliyor. Çocuk ve aile istesin yarın boş bir futbol kursunda yer kapabilir ama yüzme ve basketbol için eylülü bile bekleyebilirler. Sporun dışında tiyatro kursuna da ilgi olmadığı için yapılamadığını duyuyoruz.

FUTBOLUN İMAJI BOZULDU

Biraz beyin cimnastiği yapalım. Veliler neden futboldan uzaklaşıp, yüzme, basketbol, voleybol gibi branşlara yöneldi? Televizyonda, sosyal medyada gösterilen toz pembe hayatların gerçek dışı ve istisna olduğunun farkına vardı belki de aileler. Ve futbolda başarıya giden yolda liyakat sisteminin çalışmadığını saptadılar. Birilerinin tanıdığının, futbolcu eskilerinin ahbaplarının ittirilerek bir yere geldiğini artık sağır sultan biliyor. Yetenekli olanın değil tanıdığı olanın önünün açıldığı bir futbol dünyasındayız. Ve sonuç ortada. Yetenek yoksunu bir oyuncu havuzu var karşımızda. Kreatif olanlar, hücumcular genellikle gurbetçi futbolcularımız. Görev adamları, çalışarak, tekrar ederek daha az yeteneğe ihtiyaç olan savunma ağırlıklı pozisyonlardaki oyuncular ise yurt içinde yetişiyor. 90'ların sonu 2000'lerin başında sadece 10 numara pozisyonunda Şifo Mehmet, Hami Mandıralı, Sergen Yalçın, Timuçin, Altan Aksoy, Metin Diyadin'dan oluşan bir oyuncu havuzumuz varken, şu an o mevkide sadece Hakan Çalhanoğlu'nu sayabiliyoruz. O da yurt dışından altyapı eğitimini almış bir isim. Memleketimizde tabii ki futbol virtiözleri yetişiyordur ancak altyapıdan A takıma geldikçe süzgeçlerden geçemiyor ve unutuluyorlar. Ancak şu an Fenerbahçe'nin genç yıldızı Arda Güler, futbolumuzun geleceğinin kurtulması adına adeta bir mesih görevinde. Özlemle aradığımız o eski 10 numara tarzının en net örneği kendisi. Oğuz Çetin'in oyun görüşü, Sergen Yalçın'ın çalım yeteneği, Arda Turan'ın sempatikliği, Mesut Özil'in soğukkanlılığı hepsinin sivrilmiş yeteneğini almış gencecik bir isim. Normal şartlarda bir Avrupa takımı, kadrosunu onun üstüne kurar. Umarım Arda'nın önüne yıldız futbolcular transfer edilmez ve dünya çapında bir yeteneğe sahip olan genç oyuncu, oynadıkça meziyetlerini keskinleştirir. Ve öğrenci velileri de yıllardır aradığı o örnek futbolcuyu görmüş olur. Böylece yeniden futbola bir ilgi oluşur. Ancak şu an durum tam aksini gösteriyor. Futbol dışındaki diğer branşlarda liyakat sistemi kör-topal da olsa hala çalışıyor. Veliler de bunu görerek çocuklarını bu sporlara yönlendiriyor. Ayrıca futbolun kötü bir imajı var. Profesyonel futbolcuların fiyaskolarına televizyondan, sosyal medyadan şahit olunca benim çocuğum da böyle olmasın diyerek bir soğuma yaşıyorlar. Basketbolcuların röportajlarını izliyorlar. Ne kadar eğitimliler. Yüzücülere, okçulara bakıyorlar özgüvenli halleriyle kurdukları cümleler hayranlık yaratacak cinsten. Bakalım uzun yıllar süren futbolun egemenliğinden sonra, ailelerin çocuklarını diğer sporlara yönlendirmesinin seneler sonra geri dönüşü nasıl olacak göreceğiz?