83 Yıldır aramızda değil. Özlemimiz her geçen gün daha da artıyor. Büyük Ata'mızı bu ölüm yıldönümüde sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.

O'nu unutturmak için, devrimlerini yok saymak için her türlü ahlaksızlıklara başvuruyorlar. Ağır hakaretler ediyorlar. Ne 'Deccal'lığı kalıyor, ne 'kafirliği' ne 'ayyaşlığı'. Utanmaz alçaklar işi büyük kurtarıcının annesine hakarete götürmeye kadar vardırıyorlar. Bilmiyorlar ki her saldırıda Atatürk sevgisi daha da artıyor. O'na ve devrimlerine daha çok bağlanıyor bu millet. Kaz kafaları başaramıyacaklarını bir türlü anlamıyor. 57 yıllık kısacık ömrüne ne çok şeyler sığdırmış büyük deha... 7 yaşında evini terketmiş, 14 yılını cephelerde geçirmiş ömrünün. Dağlarda, çadırlarda, savaş alanlarında toprak zeminlerde aç, susuz, uykusuz geceler geçirmiş. kurşunlar yemiş, kaburgaları kırılmış. Trablusgarp'tan Balkanlara, Kafkasya'dan, Sina'ya, Filistin'e birçok cephede zor koşullarda savaşmış. Yaşamının son 15 yılını devrimlere adamış. Laik hukuka, laik eğitime, çağdaşlığa, uygarlığa, kadın haklarına, demokrasiye sanata, kültüre can vermiş. 9 kitap yazmış; Güneş-Dil teorisi var, geometri var. Dört bine yakın kitap okumuş. Savaş çadırlarında roman bitirmiş. Okuduğu kitaplarda Rousseau'dan Ziya Gökalp'e, Grigoriy Petrov'dan Reşat Nuri'ye kadar yazar ve düşünürler var. Bakın bugünkü siyasilere; bırakın 4 bin kitabı, 400 kitap, 40 kitap okuyan var mı içlerinde?

 Devrim yıllarında ulusa örnek olmuş; konserlere gitmiş, vals, tango, zeybek yapmış. Çocuklarla, köylülerle sohbetleri var. Kürek çekmiş, halk plajında yüzmüş, aşık olmuş. Kıyafetleri tam bir karizma… Ne çok şey sığdırmış kısacık ömrüne... Halkını çok sevmiş, konuşmalarında hakaret yok, ayrıştırma yok... Bir tane yalanına rastlayamazsınız. Hep 'Aziz Türk Milleti' demiş. Hiç aldanmamış, aldatmamış... Ölümünün bir yıl öncesinde, hastalığın pençesinde kıvranırken hala yapacağı işler olduğunu söylemekte. Hatay sorununu adeta kişisel davası olarak kabul etmiş. Bir baloda Fransa Elçisi Ponso'ya şöyle der; ''Büyük Meclis'in kürsüsünden ulusuma söz verdim. Hatay'ı alacağım. Ulusum benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun karşısına çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye dek yenilmedim. Yenilirsem bir dakika yaşayamam.''

Ölümüne birkaç ay kala ağır ateşler içinde Mersin'e gider, oradan Tarsus'a, ardından Adana'ya geçer. Geçit törenini izler, dünyaya mesajını verir, ateşler içinde kıvranarak trenle Ankara'ya döner. Yüreğindeki yurt sevgisi sağlığını arka plana atmıştır. Doktorların kesin istirahat ve diyet programına uymaz. Fransız doktor Fiessenger'in sigarayı yasaklamasına karşı önlemini almıştır. Doktor sorar; 'Günde ne kadar sigara içiyorsunuz?' ''Sekiz paket '' der. Fiessenger şok geçirir; ''Hayır olamaz! Bir paketten fazla içemezsiniz.'' Ata gülümser; ''Telaşlanmayın doktor, zaten bir paket içiyorum.'' Şair Orhan Şaik Gökyay Ata'nın öldüğü günlerde Karaelmas Dergisi'nde yazdığı bir yazıda şöyle diyordu; ''Fani Atatürk,vatan bağrında açmış güzel bir güldü. Bu vatan yeni açacak tomurcuklarla doludur. Atatürk bu milletin bağrından fışkırmış bir volkandı. Bu milletin bağrı volkanlarla kaynaşıyor.'' Atatürk'ün sözleri de bu görüşü doğrular nitelikte; ''Görevim bitmemiştir, ben toprak olduktan sora da devam edecektir.'' Ata'nın kesip attığı tırnak kadar değeri olmayanlar bu görevin sürmesini engellemeyi asla başaramayacaklar...