Bir gün öleceğimi biliyorum sen gibi.
Aslında derin bir korku içerisindeyim.
Korkumdandır, bağırışım.
Korkumdan uyuşma isteğim.
Çünkü ölüm, sana bana ona, her canlıya var.
Ve tutunmuşum “Öbür dünya” gerekçesine.
İşime geliyor…
Huriler, nuriler, akan sular çeşmeler.
Baksana “Cennet” diye anlattığı belki de burası da, senin gözün kapalı.
Uyuşmaya, ezilmeye, hatalarına sebep bulmaya gönlün var.
Bir türlü anlamadığın;
Koca bir ömrü boşa harcamış olmak.
Eğer, yaşam felsefesini çoktan çözmüş Mevlana’yı tanımadıysan…
Hatta inandığın din kitabını bir kere okumadıysan.
Hatta bir kere okuyup, “Okuduk kardeşim” dediysen.
Anlamazsın…
Anlayamazsın…
Bir okumada mesajını almaya yeltendiysen hayatı tanıyamazsın.
Bir okumada anlamaya kalkarsan son derece saçmadır hepsi.
Anlatılan hikayelerde bir derin mesajlar vardır.
Anlatılan olağan üstü hikayelerin arasına inanç, zafer, istek azim gizlidir.
Misal Musa’nın asasıyla denizi yarması bir bakışta akılcı mıdır?
Asla … Korkutucudur aksine. Belki de zırvanın önde gidenidir.
Oysa bir olağan üstü istek, çaba ve azmi öğütlediğini anlamanla başlar film.
Direniş bir boyut sonra biter…
Çünkü düşünce, mantık, kıyas, eline yüzüne yansıyacaktır.
Seni sen yapacaktır.
….
“Türk’üm doğruyum, çalışkanım” meselesinin kavgası gibi.
“Kim Türk” diye bakarsan yanılgı başlar.
Peki; sence doğru kim?
Paranın yarattığı güce tapmak mı doğruluk?
Doyuramadığın ego ve yarattığı hırsızlık, (ki bunun da boyutları var)
Bitmeyen hırs ve entrikalar.
Çalışkan kim?
Akşama kadar sosyal medya başında oturup “İşsizim ulen” diyen mi?
Ya da kısa yoldan köşe dönme hayalinden ötürü, kılını kıpırdatmayan…
Uzar bu satırlar, uzar gider…
Kürdüyle, lazıyla, boşnağı, pomağı, alevisi sünnisi…
Atatürk’ün çizdiği Misak-ı Milli'yi kutsal evi bilen herkesin yurdudur burası.
Söylenen her satır olman gerekeni anlatıyor.
“Yurtsever” “Devrimci” ve “Muhafazakar”lığı bile bulacağın bir demet andımız.
Anlarsan eğer; istediğini al içinden…
O yüzden Türk’üm, anlasana…
O yüzden doğruyum bir düşünsene.
O yüzden çalışkanım hissetsene…
Olmalıyım,
Anlasana….

***

GÖKMEN ULU


Gazeteci Gökmen Ulu Dikili Başkanlığı’na adaylığını açıkladı.
Ben de arkasındayım.
Hatta, ateşi yakanlardan biriyim.
Gönlü de, kalbi de, hayatı bakışı da tertemiz.
“Gökmen Ulu Dikili’ye aday olsun” demiştim.
Sevdiğim gazeteci ağabeylerimden birisi şöyle eleştirmişti;
“Neden? Cezaevine girdiği için mi?”
Kontra soru gerçekten.
Belediyeciliğin, siyasi yöneticiliğin
Kursu, okulu, yükseği yok ki?
Hele, şimdiki zamanda.
Hırsızın, arsızın, sonradan görmenin arasında.
Tutunduğumuz tek dal insanlık.
Tutunduğumuz tek dal nezaket,
Tutunduğumuz tek dal dürüstlük…
O yüzden ben yine Gökmen Ulu diyorum.
Olur ve de olduğu gibi kalmayı becerirse,
İzmir “İnsan” kazanacak…

***
PATLAK EGO 2


Israr ediyorum ki bu bir başarısızlık belgesidir.
İzmir’de CHP oylarının yoğunluğu sebebiyle
Konu CHP adayları…
Şimdi de eskimiş dolunaylardan kırpılan yıldızlar sahnede.
Tek başına iyidirler, insan olarak… O başka..
Büyükşehir’e başvuran adaylar 6 adet.
Hasan Karabağ, Kemal Karataş, Musa Çam, Canan Arıtman, Cevat Durak, Sefa Taşkın…
Bir daha altını çizeyim…
Hepsini de tanırım.
Hepsi de başarılıdır.
Bir ideolojinin insanlarıdır.
Ama bu parti adına bir başarısızlık belgesidir.
Silikon çağ öncesinde neden bir genç bulamadınız?
Gelecek teknolojilerinin, şehir planlamalarına yansıdığı bu çağda;
Neden genç bir aydın yetiştiremediniz?
Ahilik de usta çırak ilişkisi yok mu?
Bırak yenisini,
Koltuk bırakacaklara ve bırakanlara soruyorum;
Bir çırak bile çıkaramadınız mı?
Çırak bile, çırak…
Hayır. Çünkü ;
Filimin adı;
“PATLAK EGO 2 “

***

DELİ ZİYA; “Çav bell”yı . “ La kaşar de papel”den dinleyin…”