Sevgili okurlarım, konumuza girmeden önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yapılan haksızlık ve hukuksuzluğu şiddetle kınıyorum.

Hani bir söz vardır. Derler ya: "Bükemediğin bileği öpeceksin." Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul'da kazandığı seçimi hukuksuzca iptal ettiniz. Seçimi tekrar yenilediniz. İmamoğlu, yenilenen seçimi 800 bin fark atarak kazandı. Şimdi 2023 Haziran ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Ekrem İmamoğlu aday gösterilirse, Cumhur İttifakı'nın adayı olacak Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın kaybedeceğini hesap edenler, İmamoğlu'na YSK üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle dava açtırıyor. Ve açılan bu davada mahkeme, İmamoğlu'na hem siyaset yasağı koyuyor hem de iki yılı aşkın hapis cezası veriyor.

Niyetiniz belli, İmamoğlu'nu siyasetin dışına atmak, İstanbul Büyükşehir Belediye'sini yeniden ele geçirmek. Ekrem İmamoğlu'na mahkemenin verdiği bu kararı kesinlikle siyasidir. Bu karar vicdanlara hiç sığmaz. Adalete hiç sığmaz. Bu karar halkın iradesini hiçe sayan, hukukun üstünlüğünü yok sayan, baskı altında alınan siyasi bir karardır. Bu karar, İstanbul halkının gönlünde, milletimizin gönlünde yok hükmünde bir karardır.

***

Sevgili okurlarım, şimdi esas konumuza gelelim. Türkiye'de 20 yıldır iktidarda bulunan AKP, siyaseti akıl ve bilim üzerine değil, düz mantık üzerine yürütüyor. 3Y formülü ile iktidara gelen AKP, şimdi 3Y formülünü tersine çevirdi. Neydi bu 3Y formülü? 1. Yolsuzlukla mücadele. 2. Yoksullukla mücadele. 3. Yasaklarla mücadele. Peki ne oldu? Yolsuzluklar çığ gibi büyüdü. Yoksulluk katlanarak ve giderek derinleşti. Yasaklar öylesine arttı ki sorma gitsin. Ergenekon kumpas davaları bunun en iyi örneğidir. Türkiye'deki siyaset kodları, ne yazık ki topluma hizmette rekabet ve kaliteli hizmet üretme üzerine değil. İktidar partisi ve küçük ortağı dincilik, ırkçılık, devlet, bayrak, ezan, beka gibi hamaset yarışı ile halkı ayrıştırmaya yönelik siyaset yapıyor. Siyaset kurumlarında akıllar, bilimsel projeler yarışmıyor, sadece duygular yarışıyor. Aslında temel, evrensel insan hakları ile ilgili konular, devletler üstü hukukun konusudur. Bana göre bir hukuk devletinde, insan hakları ve özgürlüklerle ilgili adımların özel hukuki düzenlemelere tabi olmaması gerekir. Mesela türban ve başörtüsü gibi konular bu kapsam içindedir. Bence başta CHP olmak üzere, Cumhuriyet'ten yana düşünen bütün irili ufaklı partilerin, siyasal dinci bir iktidar ile din üzerinde siyaset yarışına girmeleri sakıncalı ve gereksizdir. Muhalefet, bu tuzağa düşmemelidir. Hele CHP bu yarış içinde asla olmamalıdır. Olursa yapılacak stratejik yanlışları taktiklerle düzeltmek de sonrasında çok zor olur.

***

Şimdi ne olacak? AKP, anayasa değişikliği ve "inançlarından dolayı" ibaresini de bizzat kullanarak başörtüsü yasa teklifini Meclis'e taşıyor. AKP'nin bu hamlesi tam da bir siyaset mühendisliği... Ve bu mühendislik, CHP'yi bir tuzağa çekme hamlesidir. Bu tuzağa düşmemek için, çok ince düşünmek gerekir.

Eğer CHP, muhafazakâr seçmeni kırmayalım diye AKP'nin bu yasa teklifine evet derse, yapılan yeni düzenlemeler, yeni tuzaklara gebe olur ve ileride yeniden birtakım demokratik ve hukuksal sorunlar ortaya çıkar. Bazen bir virgül bile başa dert olabilir.

Eğer CHP hayır derse o zaman da iktidar diyecek ki "Biz gidersek yasaklar geri gelecek. İşte görüyorsunuz CHP dine karşıdır, başörtüsüne karşıdır." Konu bıçak sırtıdır. Ya da iki ucu kirli değneğe dönmüştür. AKP, yeni anayasa ve başörtüsü konusunda siyasi kurnazlık yaparak başta CHP'yi ve 6'lı Masa’yı zora sokmaya çalışmaktadır. Bakın ben size yakında yapılan bir siyasi analizi söyleyeyim. Güvenilir bir firma şöyle bir anket yaptı. Soru şuydu: Türkiye'nin başörtüsü sorunu var mı? Katılımcıların %29'u evet derken, %55'i "Türkiye'nin böyle bir sorunu yok." demişlerdir. Bu anket sonucu, Türkiye'de başörtüsü sorununun olmadığını açıkça göstermektedir. Yahu bırakın artık popülist siyaset yapmayı. Türkiye'nin bunca derin sorunları varken ikide bir başörtüsü ve türban konusunu pişirip pişirip vatandaşın önüne sürmeye neden gerek duyuyorsunuz? Çünkü bu ülkede din kalkanını kullanarak hamaset yapan bir iktidar var.

AKP'nin Meclis'e taşıyacağı başörtüsü sorunu seçim öncesi bir hamledir. AKP, bu hamleden mağduriyet doğurup nemalanmak istiyor ve kendi yandaşlarını konsolide ederek o kesimi birbirine kenetlemeye çalışıyor.

***

Aklıma gelmişken söyleyeyim. Bugüne kadar CHP'nin ve diğer muhalefet partilerinin vatandaş yararına, ülke yararına Meclis'e verdiği bunca bütün insana odaklı makul yasa teklifleri iktidar ve iktidarın küçük ortağı tarafından hep reddedildi. Bence haklar ve özgürlükler bir grup için, bir zümre için düzenlenemez. Bu insan haklarına ve evrensel hukuk ilkelerine aykırıdır. Türban ve başörtüsü bu kapsam içindedir. CHP'nin en büyük savı bu olmalıdır. Artık CHP, cesur siyaset tarzına geçmek zorundadır.

Son sözüm: Muhafazakâr kesimi küstürmeyelim diye de muhalefet yapılmaz. Muhafazakâr kesimi küstürmeyelim duygusu içinde siyaset yapmak, "muhalefeti rehin alır."

Ben böyle düşünüyorum.