Yusuf ÖZGÜR BÜLBÜL

Van Ekspres ve X Gündem Dergisi İmtiyaz Sahibi İshak Kara, Ağrı Taşlıçay ilçesi Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Hüseyin Arslan, Muş’ta gazetecilik yapan Azat Özkahraman, Erzurum’da sunuculuk yapan Nesrin Öztürk ve bölge illerinde kameramanlık yapan Mir İshak Güngör’le bölgede gazetecilik yapmanın zorlukları üzerine konuştuk.

Meslekte 10. yılını tamamlayan Van Ekspres ve X Gündem Dergisi İmtiyaz Sahibi İshak Kara, 2020’yi Van için, ‘kıyamet yılı’ olarak değerlendiriyor. Kara, depremler, çığlar, göçmen faciaları üzerine bir de pandeminin kendilerini olumsuz etkilediğini söylüyor. Kara, “Her sektörde olduğu gibi Van’da, medya ve ajans sektörü de yoğun bakım ünitesinde. Gazeteciler, geçmişte zaten kıt kanaat geçinirlerdi, Basın İlan Kurumu’na bağlı ilan almayan haftalık gazete, dergi ve siteler bugün kepenk indirme aşamasına geldi. Geçmişte tek tük reklamlarla ayakta durmaya çalışan 70’e yakın site, 3 haftalık gazete ve 2 dergi kapatmamak adına direniyor desek yeridir” diyor.

Van ve bölgeye hitap eden X Gündem adlı aylık dergilerini kısa bir süreliğine rafa kaldırmak zorunda kaldıklarını ifade eden Kara, şöyle devam ediyor: “Dijital medya üzerinden Vanekspres.com haber sitemizle insanlara doğru bilgi akışı sağlamaya çalışıyoruz. Her şeyden önce tedirginiz. Salgın ürkütücü bir şekilde tırmanıyor. Küçük şehirlerde durum daha da kötü olmaya müsait. Zira muammalı durum bizleri daha da çok tedirgin ediyor. Kendi kendimize sorular soruyoruz. Biz neredeyiz? Bu bir küresel komplo teorisi mi? Yok eğer değilse önlemler neden bu kadar esnek? Halktan saklanan bilgiler var mı? Bu felaket daha ne kadar derinleşecek? Bu belanın defolması durumunda yaratacağı travmalar nasıl onarılacak? Cidden tüm toplum gibi biz basın emekçileri de fazlasıyla kaygılıyız. Yaşadığımız kaygıya rağmen, okurlarımızı ve toplumu cesaretlendirmek ve umut vermek adına gayret ediyoruz. Umarım bir katkımız olur.”

Birçok gazete kapandı

Ağrı’nın Taşlıçay ilçesi Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Hüseyin Arslan, hal hatır işlerinin mesleklerinin önündeki en büyük engel olduğunu kaydediyor. Arslan, “Özellikle yaşamış olduğumuz bölgenin yani taşra bölgesinin sosyolojik gerçekliği ile olayı ele aldığım zaman toplumun gerçeklere ulaşması ve yaşanan bütün gelişmelere vakıf olması için gazeteciliği bir görev olarak benimsedim. Bölgedeki yerel gazetelerin en büyük sorunu resmi kurumların ilan sayısını azaltmasıdır. İlçedeki gazetelerin durumu illere göre daha kötü. Bölgede birçok yerel gazete kapandı ya da kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Yerel gazete halkın güvencesidir. Bulunduğu şehirde güven veren bir gazete, halkın sorunlarına duyarlı bir gazete, halk tarafından daha çok sahiplenilir. Çoğu zaman ulusal medyanın haber kaynağı da yerel kaynaklar ve yerel medyadır” diye konuşuyor.

“Benim haberimi nasıl yaparsın”

Doğuda gazetecilik yapmanın zorluklarını paylaşan Arslan, şöyle diyor: “Bir sabah postacının elinize vermiş olduğu mahkeme çağrı kağıdının içeriğine baktığınızda, alışkın olduğumuz üzere bir randevuya daha davet edildiğimizi görürüz veya bir sabah kapınızda, ‘benim haberimi nasıl yaparsın’ diyen biriyle karşılaşabilirsiniz. Diğer küçük iller ya da özellikle bölgemiz taraflarında bu tablo aşağı yukarı aynı gibidir.”

Yerleşim küçüldükçe sorun büyüyor

Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu olan ve bir süre Muş yerel basınında çalıştıktan sonra mesleğine serbest haberci olarak devam etmek zorunda kalan Azat Özkahraman, bölgede gazetecilik yapılan şehirle gazetecinin sorunları arasındaki ilişkiye değiniyor: “Basın anlamında Türkiye genelinde ciddi manada büyük sorunlar var ama bu sorunlar yerel ve bölgemiz söz konusu olduğunda kendisini daha fazla belli ediyor. Gazetecilik yapılan yerleşim yerinin büyüklüğü ile o yerleşim yerindeki gazetecilerin sorunları arasında ters orantı var diyebiliriz şöyle ki, çalıştığınız il ya da ilçe küçüldükçe gazetecilik üzerinde ki sorunlar da artıyor. Büyük bir kentte gazetecilik yapıyorsanız eğer, halk birbirini fazla tanımadığı için hemen her konuda görüş belirtebiliyor ama küçük bir ilçede çalışıyorsanız eğer çok basit bir örnekle, belediyenin çalışma yapmadığı bir konuda herkes sizden haber bekler ama kimse demeç için açıklama yapmaz. Yaklaşık 2 sene Muş yerel basınında çalışmış, şu anda işsiz ya da freelance bir gazeteci olarak, gazetecilerin ve gazeteciliğin en büyük sorunları arasında; iş bulma, çalıştığının karşılığını alamama ve yetkinlik problemlerini sayabilirim. Bu genel sorunlar genel diyebilirsiniz ama bölgede daha belirgin. Gazetecilik yapmak için yıllarını okullara veren, yüzlerce sınavda ter döküp bin bir zahmetle mezun olan gençler iş bulamıyorlar maalesef. Herhangi bir kurumdan mezun olmadan, daha az ücretle çalışan, gazetecilik yapan kimseler olduğu için gazete sahipleri onları tercih ediyor ve bizler boşta kalıyoruz, burada yetkinlik ve iş bulamama sorunu ortaya çıkıyor. Yetkililerin bu konuda acilen bir çalışma yapması lazım. Öte yandan iş bulan kesiminde büyük kısmı geçim problemi yaşıyor çünkü aldıkları ücret asgari ücretin bile altında, durum böyle olunca basında çalışanlar kendilerini işlerine veremiyorlar. Türkiye geneli hemen her yerde bu sorun var ama Doğu'da olduğu gibi küçük yerlerde çalışma yapılınca bu sorun daha fazla açığa vuruyor kendini, gazetecilerden daha iyi bir performans beklenecekse eğer ilk önce yetkinlik ve parasal sorunların ortadan kaldırılması lazım.”

“Eleştirel haber yapamıyorsunuz”

“Gazeteciler, bu sorunlar dışında bölgede habere ulaşma konusunda da büyük problemler yaşıyor” diyen Özkahraman, Muş gibi daha küçük yerleşim yerlerinde bu problemin daha fazla kendisini belli ettiğinden yakınıyor: “Muş'ta 8 günlük ve bir haftalık olmak üzere toplam 9 gazete var, bu kadar çok gazetenin olduğu küçük bir yerde, her gün özel haber bulmak bir yerden sonra oldukça zor oluyor ama maalesef gazete sahipleri bu konuda geri adım atmıyor ve hemen her gün 3-4 özel haber istiyorlar bu da bir başka problem. Habere ulaşma konusunda bir kurum amirinden demeç almak için günlerce o kurum amirinin peşinden koşabilirsiniz çünkü hiyerarşi problemi ortaya çıkıyor. Bir diğer konu, küçük illerin birçoğunda bütün ilanlar valilik ve belediyeden geldiği için hiçbir şekilde eleştirel bir haber yapamıyorsunuz durum böyle olunca, bir yerden sonra halkla ilişkiler personeli rolüne bürünebiliyorsunuz.”

Kameranın girmediği yerler var

2013-2015 yıllarında Erzurum’da bir TV kanalında sunuculuk yapan Nesrin Öztürk ise Doğu’da halkın kameradan çekinse de cana daha yakın olduğunu belirtiyor: “Bölgede kadın haberci olmayı zor bir iş olarak görüyorum. İnsanlara nasıl davranmayı ve insanlarla nasıl iletişim kuracağınızı bilirseniz zorluğu ortadan kaldırabilirsiniz. Ben habere gittiğim dönemlerde, muhabirlik yaptığım dönemlerde haberini yaptığım insanların yaklaşımının olumsuz olabildiğini gördüm. Bir erkekle kıyaslayabiliyor seni. Doğal olarak orada kalabalık varken senin üzerine yürüyebiliyor. En ufak bir trafik kazasında bile bunlar olabiliyor ancak burada halk daha cana yakın. Kamerayı uzattığında çekinen, kameraya alışmayan bir toplum var evet bunu kabul etmek gerekiyor. Ya da mikrofonu uzattığında, ‘ben hiçbir şey konuşmak istemiyorum’ diyen kişiler var. Benim başımdan geçen bir olay var. Habere gittiğimde teyzeyle röportaj yapıyorum. Gayet düzgün bir Türkçe ile konuşuyorum ama kadın benim konuşmamdan yola çıkarak kameradan kaçıyor. ‘Ben anlatamam’ deyip konuşmak istemiyor. ‘Ben senin konuştuğun gibi iyi konuşamam’ diyor. Hayatında hiç kamera görmemiş insanlar, kameranın girmediği yerler var. Bu durumda halk konuşmak istemiyor ve kaçabiliyor.”

Az daha ölüyordum

Doğu Anadolu Bölgesi’nde kameramanlık yapan Mir İshak Güngör ise bölgedeki zorlu iklim koşullarına dikkat çekiyor: “Özellikle kameraman olduğum için görüntü almak zorundayım ve kar, kış, kıyamet demeden o soğuğu iliklerimize kadar hissettiğimiz olay anında görüntü alıyorum. Doğu’da görev yapmanın bir de böyle bir zorluğu var ve ölüm riskiyle karşı karşıyasınız. Birkaç defa benzer olaya rast geldim ama özellikle Muş’un Hasköy ilçesinde 11 Ocak 2017’de meydana gelen çığ faciası benim için apayrıydı. Bölgede çığ altında kalanlar olmuştu ve hayatımda bir daha çekemeyeceğim görüntüler çekmeye başlamıştım. Yaralı avcı, köye gönderilen kar motoru ile alınarak köyün çıkışında bekleyen ambulansa kondu. Ambulansın siren sesleri uzaklaşırken kayıt düğmesine basıp kamerayı kapattım. Her yanım buz kesmişti ve hareket kabiliyetimi kaybetmek üzereydim. Bir an gözüm ayağımdaki bota ilişti ve sağ ayağımdaki bot tabanının olmadığını fark ettim. Meğer o heyecanla bütün dağı tek bot ile inmiştim. O anları öleceğimi düşünerek REC düğmesine basmıştım. Olay sonrası kendime gelmem zor oldu. Bölgemizde görev yapan gazeteciler hem maddi olarak az kazanç sağlıyorlar hem de zorlu koşullarda fedakarca çalışıyorlar.”