Vertigo fırtınası yatağa düşürdü. Böyle durumların bir güzelliği de, insana bulunduğu yeri göstermesi oluyor. Yazarak, çizerek, ulaşarak geçmiş olsun dileklerini esirgemeyen dostlarıma, okurlarıma teşekkür ederim. Bir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü daha, milletçe eda eyledik. İdrak ettik mi, bilinç ve algı adına bir fırsata çevirdik mi, 7 Mart’taki ahvalimizden bir milim öteye geçip, 10 Mart’ta derin bir soluk alabildik mi? Şu meseleyi biraz kurcalayalım. Yok, günün anlam ve önemine dair vaaz vermeyeceğim, yeterince dinlemiş olmalısınız. “Fikir ve lisan zaptiyelerimiz” de telaş buyurmasın, “mütarekesi” değil “mübarekesi”, bir yanlış yok yani. Meramımı özetleyecek başka bir sözcük bulamadım, ondandır.
“Sana ne?” bu 8 Mart’ın simgesi oldu. Bu kadar “Biz biliriz!”, “Daniskası biziz!”, “Sen kimsin?” diye diye, yaşamlara ve tercihlere bu kadar dil ve el uzatmanın karşılığı, o afişlerde ironi ve zeka örneği olarak beliriverdi. Hapşırmak için tepelerden rüzgar esmesini bekleyenler, o sesi duyar duymaz, aşinası olduğumuz koroyu oluşturuverdi. Kadını ve toplumu nasıl gördüğü ve biçimlemeye çalıştığı yeterince kanıtlanmış koronun, söyledikleri malumunuz. Yinelemeye gerek yok. Ama bu işleri biraz biliyorsam, o cenahtan demet demet danışmanın, pek yakında işsiz kalacağı muhakkak. Afişlere tepkiden 90 yıllık enkaz ve harem mevzusuna, o metinleri yazanlar, ne yazık ki patronlarını taca çıkardı. Açıklama üstüne açıklama yaptırdı. İki satırlık muğlak fikirlerin, elli bin sözcükle pazarlanabileceğini düşünmenin bir bedeli vardır. Kendi cenahına seslenmenin ve kabul görmenin sıcacık keyfi, böyle durumlarda tatsızlığa dönüşüverir. Bir daha yaşandı ve kanıtlandı. Belki de bundan gizli bir haz alınıyordur, kim bilir?
Aynı tarihlerde, İzmir’de Bakanlar Kurulu toplantısı yapıldı, neredeyse 100 yıl sonra ilk kez bir Yunan Başbakanı İzmir’e geldi. Sakın afişlere tepki, böylesi önemli bir buluşmayı gölgelemeyi ve rol çalıp “Gündemi ben belirlerim, hele sen bir dur!” demeyi amaçlamasın? Nasılsa malzeme hazır; İzmir, kadın, 8 Mart ve bir de bu kentin duruşunun özeti “Sana ne?” Sonuç, heba olan bir ziyaret ve Saat Kulesi önünde gevrek yerken çekilmiş birkaç kare fotoğraf. En kazançlı kişi de, 10 küsur gevreğe 50 lira alan gevrekçi. O bile aldığı paranın azlığından yakınıp, haber bültenlerine çıkıyorsa, varın sonucu siz değerlendirin. Artçı tartışmalar, ilgisiz kişilerin “Ben de varım, beni de görün!” çırpınışları ve ikbal çabalarıyla sürüyor. Memleketin gerçek gündemi ve sorunları mı? Boş verin. Asıl meram, gazetesinden televizyonuna sinmiş toplum mühendisliğindedir: “Boş verin ve size verdiklerimizle oyalanıp, yetinin!” Gelelim, madalyonun öteki yüzüne.
Barışın, emeğin, insan haklarının vurgulanıp, kadına yönelik ötekileştirmenin, nefret suçlarının, her türlü sömürünün teşhir edilip, mücadele için çağrı günü olan 8 Mart, ne yazık ki kimilerince heba edildi. Yalnızca böyle günlerde sokağa çıkıp, göz ve gönül bağı kuramadığı insanlar adına, o insanların gerçeklerinden bihaber sloganlar atıp pankartlar taşıyarak, ne kadar radikal ve “aşmış” olduklarını kanıtlama meraklıları, düzen tarafından takdirle karşılandı. Bakmayın aralarındaki kayıkçı kavgalarına. “Kadın sorunu”nun yaşamın bir parçası olduğunu unutup, kristalize ederek marjinalleştirenlerle, kadını yaşamdan koparmak isteyenler arasındaki koalisyon, gerçekten ibret vericidir. Bu arkadaşların, örneğin Komünist Manifesto’nun “Tutucu Sosyalizm ya da Burjuva Sosyalizmi” bölümünü okuyup, kurdukları “mübareke”nin nelere yol açtığını ve açacağını düşünmelerini dilerim. Elbette, memleketin gerçeklerinden habersiz bir okuma ve çıkarım da işe yaramayacaktır. Lütfen ülkemizden ve samimiyetten uzaklaşmayınız. Keyfini siz, çilesini biz çekiyoruz.