Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü kimseye anlatmaya gerek yok.
Atamız...
Emperyalistlerin paramparça etmeye çalıştığı ülkemizi bir arada tutan, olmaz denileni başararak ulusal kurtuluş savaşımızı komuta eden, ardından da Türkiye'nin yönetim şeklini Cumhuriyet olarak benimseten kahramanımız.
***
29 Ekim ile 10 kasım arasında kısa süre vardır.
O yüzden 10 gün içinde hem sevinir, hem de üzülürüz.
Dünyanın gerçeğidir bu.
Zafer kazandığınız gibi, ölümlüsünüzdür.
***
Onca yıl savaşların kötü yüzünü yaşayarak öğrenen Mustafa Kemal, bu yüzden barışı, demokrasiyi en çok isteyendir.
Kendi için değil.
Birlikte çabaladığı ulusu ve insanları için.
İşte bu yüzden de ölümsüzdür.
***
İstanbul Üniversitesi’nde saat 9’u 5 geçenin üzücü haberi duyulmuş…
Bir Alman profesör var, hukuk fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış.
Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor.
O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir.
Kalkar, yanına gider.
Aralarında şu konuşma geçer:
“Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?”
Rektör duraklamadan yanıt verir:
“Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın.”
İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak:
“Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki…” der.
***
Prof. Dr. Afet İnan'ın Ulus Gazetesi'ndeki 25 Haziran 1950 tarihli yazısı:
Atatürk'ün kabri Ankara’da olacaktır.
Fakat bu şehrin neresinde?
Çünkü Atatürk'ün en son kuvvetli isteği bir an önce Ankara’ya dönebilmekti.
Biri Büyük Millet Meclisi’nden İstasyon’a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya’daki yeni köşkün mermer havuzu.
Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur:
Bir akşam Atatürk’ün etrafında toplananlar arasında, Atütürk'ün ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti.
“Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” dedikten sonra “Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın” demişti. Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise, “iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem...”
Ancak, gene o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını, bugün bile hatırlıyorum.
Memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak.
Recep Peker, hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı.
Atatürk, böyle bir fikrin uygulanmasından ancak, ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak:
“Bunu unutma...” demişti.
***
Kıssadan hisse:
“Bunu unutma” dediğine göre unutmak yok.
Unutturmaya çalışanlara inat...