“Kan kardeşi hayatın

armağanı anıların

yasemen kokar

Ay dolanır şavkı vurur

meltemin sabahına

akşamın imbatına

İzmir yaşar ve yaşanır

ömrüm, İzmir misali

yasemen kokar

Ay çıplaktır, ışığı da

İzmir hem ay

hem ayın ışığı kokar”

Büyük usta Refik Durbaş’ın “İzmir” adlı şiiri ile başladı yazım. Şiirinde yazdığı gibi ay ve ay ışığı kokan İzmir ile İzmir’in köklü ve büyük bir spor kulübü ile de devam edeceğim. Ama önce biraz tarih; Anadolu’da futbolun ilk oynandığı yerin İzmir, İzmir’de de Bornova olduğunu biliyoruz. Hatta Bornova’da futbol haricinde, birçok spor dalının Anadolu’daki ilk müsabakaları yapılmış; atletizm, jimnastik, tenis, bisiklet gibi… Futbol dâhil olmak üzere bu kadar çok ve farklı alanlarda spor yapılmasının en büyük sebebi, özellikle kapitülasyonların ardından İzmir ve çevresine yerleşmiş olan İngilizler, Levanten aileleri ve zaten yerleşik olan Rum aileler…

19. yüzyılın sonlarında, özellikle 1870’li yıllardan sonra İzmir’de yaşayan yerel halk da, bu spor oyunlarına dâhil olmaya ve hatta kendilerine öz, spor kulüpleri oluşturmaya başlıyorlar. Elbet ki, kıran kırana mücadeleler başlıyor İngiliz, Rum, Yunan ve Türk kulüpleri arasında. Balkan savaşı ve hemen ardından başlayan birinci dünya savaşı, kimi gençleri cepheye alsa da, milli duygularla hareket eden İzmirli gençler, sporun içerisinde olmaya ve hatta bunu bir kamuflaj olarak kullanmaya da başlıyorlar İstanbul’da olduğu gibi. İzmir’in, Yunan kuvvetleri tarafından işgali ile her ne kadar, spor faaliyetleri sonlansa da, spor alanlarına farklı muameleler edilip, farklı anlamlar yüklense de, Kuvvacı ve kurtuluşa inanmış İzmirliler ne inatlarından, ne sevdalarından, ne de özgür vatan hasretlerinden asla vazgeçmiyorlar. İşte o kötü yılların arifesinde ve bu duygularla kuruluyor ilimizin kulüplerinden Büyük Altay…

Araştırmacılar, Altay takımının gayri federe, yani tescilsiz, kütüksüz, evraksız ama takım ruhunu barındıracak şekilde Türk gençleri tarafından 1910 yılında kurulduğundan bahsetmektedir (F. Kuruloğlu, Yüksek Lisans Tezi, 2010). Ama resmi kuruluşu 16 Ocak 1914 günü olacak ve resmen, Hilal Spor Kulübü adında tescillenerek faaliyetlerine hızlanarak devam edecektir.

Altay’ın vücut bulmasında, kurulmasında emek harcayan, kurucuları arasında, Talat Erboy, Nejat Evliyazade, Vasıf Çınar, Mustafa Necati, Vali Rahmi Bey ve İzmirli vatanseverler var. Celal Bayar’ın da, kulübün kurulmasında büyük destekleri olmuştur.

Kurutuluş Savaşının kazanılmasında, Gazi Mustafa Kemâl Paşa’nın yardımcılarından olan Fahrettin (Altay) Paşa’ya 1934 yılında çıkarılan soyadı kanunu neticesinde, Gazi Paşa tarafından Altay soyadının yakıştırılması sebebi de, Altay Spor Kulübünün varlığından başka bir şey değildir. 1966 yılında Altay Spor Kulübünü ziyaret eden Fahrettin Altay, bu konuyu şöyle aktaracaktır;

“Ulu Önder Gazi Mustafa Kemâl Paşa ile mütareke yıllarında İzmir’i ziyaretimizde Altay bir İngiliz donanma karması ile Alsancak’ta oynuyordu. Maçı beraber izledik. Altay çok güzel bir oyundan sonra İngilizleri yenince Ulu Önder çok duygulandı, gururlandı ve Altay için takdirlerini belirtti. Aradan epey zaman geçti. Gazi Mustafa Kemâl Paşa, İran ile bir sınır anlaşmazlığını halletmek üzere beni görevlendirdi ve Tebriz’e gittim. Tebriz’de bulunduğum sırada; Meclis'te soyadı kanunu müzakere edilmiş ve ittifakla Gazi Mustafa Kemâl Paşa’ya Atatürk soyadı verilmişti. Bütün yurt kendisini yeni soyadından dolayı tebrik ediyordu. Ben de hemen bir telgraf çekmiş ve kendilerini kutlamıştım. Atatürk’ten ertesi gün gelen cevab-ı telgraf şöyle idi:
‘Sayın Fahrettin Altay Paşa, ben de seni tebrik eder Altay gibi şanlı şerefli günler dilerim.’
Telgrafı aldığım zaman gözlerim dolu idi. Atatürk, çok mütehassıs olduğu ve beraberce izlediğimiz Altay maçının hatırasına izafeten bana Altay soyadını layık görmüştü”.

Büyük Altay’ın unutulmaz ve rahmetle andığımız bir başka ferdi Vahap Özaltay’dan da bahsetmesek olmaz. O da 1930’lı yıllardan itibaren bu büyük ailenin içerisinde yer almış, futbol oynamış, ilk defa profesyonel futbolcu olarak ülkemizi Fransa’da temsil etmiş, teknik adamlık yapmıştır. O da Büyük Altay’a olan tutkusunun eseri olarak Altay soyadını almak istemiş, ancak Fahrettin (Altay) Paşa’ya verilmesi sebebiyle “Özaltay” soyadını almış, son nefesini de bir Altay kongresinde, yaptığı konuşmadan hemen sonra vermiştir.

Aramızda olmayan Büyük Altaylıları rahmetle anarken, 16 Ocak 2021 günü, kuruluşunun ve varlığının 107. senesini kutlayan Büyük Altay; iyi ki doğdun ve iyi ki varsın. Unutma, “yüksel ki sen, kararsın ay”…

Dipnot; “Aydınlık günler, mutluluklar, bereketli şiirler yazacağım avuçlarına...” Refik Durbaş.