Hafiyye, gizli anlamına gelen
Ajanlar için kullanılan,
Arapça bir kelimedir.
Sultan 2. Abdülhamit,
Osmanlı'nın başına geçince,
Ne olur ne olmaz diye,
Sadece kendisine bağlı,
Özel bir teşkilat kurdu.
Kimilerine göre bu teşkilat,
Şimdi ki MİT'in de atası sayılır.
Abdülhamid'in, 1880 yılında,
Kurduğu Yıldız istihbaratı
30 bin kişiye kadar ulaştı...
Uyanık padişahtı Abdülhamit,
Sinekler, bal ile avlandığına göre,
Hafiyyeleri de para, nişan,
Ve de hatta rütbeler vererek,
Kendine hizmet ettirdi.
Başarılı da oldu.
Yıldız Sarayı'na, bir ayda,
Osmanlı'nın her yerinden,
3 binden fazla jurnal gelmeye başladı.
Resmî memurlardan başka,
Kaşgarlı derviş, Dağıstanlı molla,
Libyalı şeyh, Kürt, Afganlı,
Hoca, hokkabaz, sihirbaz gibi,
Her cins ve milletten insan vardı.
Bazen yüksek memurlara,
Sarayın hediyesi câriyeler bile
Aynı zamanda hafiyyelik yaptı.
Hafiyyeler, topladıkları bilgileri,
Yazılı ve mühürlü saraya gönderirdi.
Padişah bu jurnalleri bizzat okur,
Ciddiye alınmaya değer olanları,
İmza kısmını keserek,
Mabeyne (özel kalem) havale ederdi.
Çoğunu da okumaz; ama saklardı.
Böylece Sultan Abdülhamid,
Memleketin en ücra köşesinden,
Hemen haberdar olurdu.
Zaman içinde bu jurnallerin,
Ciddiyeti de azaldı.
Herkes birbirini jurnalledi.
İftiraların bini bir paraya düştü.
Padişah bunu bildiği halde,
Haber kaynağı kesilmesin diye,
Pek çoğuna göz yumdu.
Kimse, kimseden emin değildi.
Kurunun yanında yaş da yandı.
Kızıl fesleriyle hemen tanınan hafiyyeler,
Herkesin nefretini kazanmıştı.
Hafiyyeler için,
“Ey kırmızı fesler,
a köpek yüzlü asesler” denirdi...
Sonra ne oldu bilir misiniz?
33 yıllık iktidarının ardından,
Abdülhamid'i istihbaratı kurtaramadı.
Yıldız istihbaratı II. Meşrutiyet'le dağıtıldı.
Yüz binden fazla rapor da yakıldı...
Tarih, ibret alınsın diyedir.
Elbette, doğru okunabilinirse...
Sultan'da olunabilir,
Saray istihbaratı da kurulabilir.
Ama sonuçta kazanan,
Her zaman iyiler olmuştur...