Filmlerde görürüz, hırsızlar bankayı birlikte soyar ama sıra para paylaşımına gelince aralarında kavga çıkar. Bugün izlenme rekorları kıran YouTube videolarındaki asıl mevzu budur. Birilerinin payına düşen yetmedi, bir başkası hissesine düşeni artırmak için oyuna başkasını soktu ve devre dışı kalan tepkisini göstermek için olanı biteni ortaya dökmeye başladı.

Peki anlattıkları bilinmiyor muydu? Biliniyordu. Biliniyordu ama detaylar üzerine kimse bu kadar konuşmuyordu. Şimdi sokaktaki herkes konuşuyor. Bir yanda da Sezen Aksu'nun "Masum Değiliz Hiçbirimiz" şarkısı çalıyor.

Herkes uyuşturucu ticareti yolları konusunda baya bilgi sahibi oldu, silah sevkiyatlarının nasıl yapıldığıyla ilgili bir miktar fikir edindi, devletin mafyayı nasıl taşeron olarak kullandığını bir kez daha öğrendi. Böylece faili meçhul cinayetlerin neden faillerinin yakalanmadığı ile ilgili önümüzde bir kapı açıldı. Sokaktaki insan; iyi para getiren işletmelere nasıl çöküldüğünü kavradı, soruşturmalarda hangi yollar izlenirse nereye varılacağı ya da görmezden gelineceğiyle ilgili dersini aldı.

Diyelim ki bir noktada aklın karıştı. Hemen yeşil yani doların nereden nereye sürüklendiğine bak. Akan parayı gördüğünde emin ol bir aydınlanma gelecek.

Biz bunları Pablo Escobar'ı anlatan diziden değil, ülkemizde yaşayan bir mafya liderinden öğrendik.

Aslında yaşı geçkin olanlar bunları zaten biliyor. Nereden? Yine geçmişte benzer olaylardan. Mesela 1980 sonrasında ortaya dökülen siyaset, mafya ve emniyet ilişkilerinden, mesela 3 Kasım 1996'da Susurluk kazasından sonra ortaya çıkanlardan.

30 yıl önce İtalya'da yapılan temiz eller operasyonunu yürüten Di Pietro BBC'ye "Her şey değişti ama hiç bir şey değişmedi" demişti.

İtalya'da, Türkiye'de ve de başka pek çok ülkede aslında hiç bir şey değişmiyor. Kolay yoldan para kazanma hırsı, iktidarı ele geçirme mücadelesi ülkelerin içine bir virüs gibi giriyor ve adaletten uzaklaşıldıkça dört bir yana yayılıyor.

Kaybetmekten korkanların ülkesinde sadece yasaları çiğneyenler kazanıyor.

MÜZE TAŞIMAK DOĞRU MU?

Ormanları mı, dereleri mi, sahil kesimlerini mi, topraklarımızı mı, zeytin ağaçlarını mı, tarihi eserleri mi, müzeleri mi koruyacağımızı halk olarak şaşırdık... Kimi kimden ne için koruduğumuz da çok ironik bir hal aldı.

Elbette daha iyisini, daha büyüğünü, daha modernini, teknoloji olarak daha uygun olanını ve laboratuvarları gelişmiş olanı yaparsanız müze taşımak doğru olabilir. Ama alanında dünyanın en iyileri arasında gösterilen İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki çok sayıda eserin kapatılan Atatürk Havalimanı’na taşınması tam bir skandal. Bu, yüzlerce eserin korumasız kalacağını, ziyaretçiler tarafından görülemeyeceğini, taşınırken zarar görebileceğini, hatta başka bir ülkeye bile kolayca gidebileceğini düşündürüyor. Umarım tarihi eserler için ya ideal yeni bir müze yapılır ya da eserler yerinden taşınmaz.

SANATÇILAR SİZE NE YAPTI?

İspanya'da, İngiltere'de açık alanda yapılan konserlerde bir Kovid-19 ile ilgili bir yayılım gözlenmedi. AKP'nin kapalı salonlardaki kongrelerine izin çıkarken, AVM'ler, restoranlar açıkken; tiyatro, konser ve sinemaya neden hala yasak uygulanıyor? Bu ideolojik bir neden midir? Koronavirüs sadece 22.00 - 05.00 arasında mı aktif hale geliyor ve AKP'lilere dokunmazken sokakta olanlara mı bulaşıyor? Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın yapması gerekenleri Haluk Levent'in yapması 'bakan'ın içine siniyor mu? Bu sanatçılar size ne yaptı da onları görmezden geliyorsunuz?