Geçen haftaki yazımın başlığı; 'HIRSIZ'dı…

Gazete 9 Eylül’deki bu köşe yazımı internetten binin üzerinde kişi okuyup beğenmiş…

Buna sevineyim mi? Üzüleyim mi? İnanın bilemedim!

Aslında ülkemiz “deprem kuşağında” nice sarsıntılar yaşadı, nice evler yıkılıp insanlar

aç ve açıkta kaldı. Depremle yaşamayı öğrenemediğimiz gibi, yapılan yardım şekillerin

de bile hırsızlıkların, yolsuzlukların çetelesini dahi tutamaz olduğumuzu düşünüyorum…

İzmir depreminde bir - kaç “… Bey” ismi yazılı apartmanın yıkıntıları altından çıkan canlı

-cansız değerli insanlarımızı görüp üzüldük…

Sanıyorum, Bayraklı ile Bornova belediyelerinin arasındaki bataklık üzerine kurulu alanda evsiz -yurtsuz kalan insanlarımızın çoğu oralarda kurulan çadır kentte soğuk ve yağmura karşı yaşam savaşı veriyor… Buraya giden yardımları çalan ve İzmir sokaklarında satan kişiler Konak Belediye Zabıtası tarafından yakalanıp teşhir edildi…

Ama görmediğimiz, daha doğrusu göremediğimiz hırsızlar(!) kim bilir bir başka alandaki

yer sarsıntının (Allah korusun) peşinde ve planlamaya geçmiştir!

Vatandaşın bu gibilere intizarı şu olsa gerek: “İnşallah yatacak yeriniz olmasın”…

***

Dert, bir değil ki! İşte Çin’den gelip ülkemize uğrayıp geçeceğini sandığımız Kovid-19 felaketi dur durak bilmiyor! Deprem misali toplumu yıkıp geçiyor. Hastaneler dolu, yatak yok! Birisi ölsün ki, yerine sıradaki alınsın!

Diyarbakır-27 Gazetesi yazarı sevgili Ökkeş Özekşi’nin çizdiği sayfanın manşeti ve köşe yazısı şöyle: Sıra bekleyenlere yatacak yer yok!

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Hastanelerde yığılma var. Herkes gönüllü karantina başlatsın” derken, İzmir Tabip Odası Başkanı’na göre korona virüs İzmir’ de en üst seviyeye ulaştı. Olgu artışı bu hızla devam ederse hiçbir sağlık sistemi bunu kaldıramazmış…

***

“Yatacak yeriniz bile yok!”

Tabii ki, İzmir depremindeki hırsızlara yönelik intizar deyimi ile korona virüsün kırıp geçirdiği

İzmir’imizde de sıra bekleyen “yatacak bir yer bulamayan” hastalar için üzüntü ifade eden bu

sözün alakası yok. Dünya, ülkemiz, dolayısı ile İzmir’imiz için sözün bittiği yerde kullanacağımız

deyim de bu mu olur acaba?

Bildiğim kadarı ile pek “günahkâr olanlar” için kullanılır bu deyim… Örneğin “O yetimin parasını çalan hırsızın yatacak yeri yok” gibi…

***

İzmir’deki deprem bölgesinde evi olan ve Kemalpaşa’ ya göç eden Mustafa Derici ile buluşup bu

konudaki samimi fikirlerini aldım. Mağdur olan 4 kişilik bir aileyi Kemalpaşa’ya götürüp misafir

eden Derici işin vahametini şöyle özetledi: “Ofisim Folkart’ta. Korkudan giremiyor, evden çalışıyorum. Deprem İzmir’i vurdu diye biliyorduk. Meğer bizim Manavkuyu’ yu vurmuş. Eski Bornova ile yeni Bayraklı sınırlarında sıkışmış bir yer… Depremde bu bölgeyi sıkıştırdığı için TV’lerde seyrettiğimiz 6 bina dışında yıkılmış, yıkılacak olan bina sayısı 174 imiş. Bu da kaba hesapla, 10 bin İzmirlimizi mağdur ediyor. İlk anda kurulan çadırlar ve yardımlar pansuman tedbiri olarak işi görse de, kalıcı iskanlara bu insanların kavuşması onlarca yılı alacaktır. Bu konuda çok sitem var. ‘Türkiye bizi unuttu’ diyorlar; ama İzmir de bizi unuttu galiba diyenler gibi! Akşamları ışıkları dayanmıyormuş. Sordum; meğer evleri yıkılmayanlar da burayı terk etmiş.”

Derici, oradakilerin ne spor, ne sanat, ne de siyaset yapmak istemediklerini hatırlatıp bir de şu kepçe esprisini aktardı: “Deprem nedeniyle yeni bir spor dalını daha öğrenmiş olduk: Depremzedeler kendi ceplerinden ödedikleri 170 liralık vinç ücreti ile evlerine verilen 10 dakikalık süre içerisinde girip ne kadar değerli eşyaları varsa kurtarabilmişler. İnşallah ülke olarak bu spor dalında birincilik kürsüsüne çıkmayız.”

Mustafa dostum sitem etti: “Beni unuttunuz, bizi biraz da İzmirliler olarak dinleyiniz” dedi!

Sizler ne dersiniz?