Dün Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan Sertab Erener röportajı ilginçti.
Ayşe Arman'ın sorularını yanıtlayan Erener 100 yaşında bile sahnede üç saat konser vermenin yollarını arıyormuş.
Hatta kendine göre o yolu bulmuş da.
Telomer tedavisi görüyormuş. Ayrıntıları röportajı bulup öğrenebilirsiniz.
Resmi olarak kabul görmüş bir tedavi değil anladığım kadarıyla.
Sertab Erener gönüllü denekler arasında.
Kendisi epeydir sağlıklı ve genç kalmakla aklını bozmuştu zaten.
Denemediği yöntem kalmadı.
Arada sıkılıp eski yöntemleri bir kenara attığı da oluyor anladığımız kadarıyla.
Mesela bir ara veganlığı savunuyordu ama söz konusu röportajdan öğrendik ki artık vegan değilmiş.
Tavuk dışında balık ve et tüketimine tekrar başlamış.
Bu telomer olayından istediği randımanı almazsa birkaç sene sonra yeni ve bambaşka bir yöntemi deneyebilir.
Çünkü dediğim gibi takmış bu genç görünme ve uzun yaşama meselesine.
***
Kendisini o kadar iyi anlıyorum ki!
Ne o, yazının buraya kadar olan kısmına bakıp Sertab'ı eleştireceğimi hatta mevzuyu biraz ti'ye alacağımı mı zannettiniz?
Hiç de değil!
İnsanların, özellikle 40'ı geçtikten sonra bir anda kendilerini ihtiyarlama, elden ayaktan düşme moduna sokmalarını asla anlayabilmiş değilim.
Yaşlanmaya pek meraklısınız.
Kılık kıyafetten dinlediğiniz müziğe, yediklerine içtiklerinize kadar 40'tan sonra birden değişim yaşıyorsunuz.
Bizden geçti, artık bize yakışmaz kalıplarını fazla kullanıyor, içinize bir hapishane kurup kendi ellerinize kendinizi mahkum ediyorsunuz.
Yaş ilerleyince "geçen ve yakışmayan şeyler" listeleri yapmak çok lüzumsuz.
Kime göre neye göre?
Kim belirliyor sizin artık 'yapmamanız' gerekenleri?
Bu ruh halleriniz de dış görüntünüze doğrudan yansıyor tabii.
Bir de bakmıyorsunuz kendinize bakmıyorsunuz... Tek bildiğiniz hastaneye gidip zorla hastalık aramak.
***
Yeme içme alışkanlıklarımızı artık tamamen değiştirmemiz lazım bir kere.
O anne günlerinden kalan pastalar, börekler, pufidik poğaçalar, her yemeğin yanına mutlaka iliştirilen pilavlar makarnalar çok şahane evet ama her biri bedeninize saldıran lezzetli zehir parçaları.
Tamamen vazgeçmesek de bize zarar veren bu dost görünümlü düşmanlarla mümkün olduğu kadar seyrek görüşmek gerek.
Sertab Erener'in uyguladığı bazı abartılı şeyler var, hiç giremeyeceğim toplar onlar benim.
Alkolü 7 yılda bir tüketmek gibi mesela!
Kimse beni sahilde gün batımına karşı yapacağım rakı/balık keyfinden vazgeçiremez.
Ayrıca o keyfin vereceği pozitif enerji ve mutluluk, karaciğerimin uğrayacağı zararı telafi eder diye düşünürüm hep.
Neyse konuyu dağıtmadan ve uzatmadan son olarak şunu söyleyelim:
100 yaşına kadar olmasa da mevcut yaşamlarımızı keyifli ve sağlıklı geçirmek için biraz çaba harcamamız lazım. Ayrıca aynaya baktığınızda gördüğünüz insandan memnun olursanız bu bütün hayatınıza ve insan ilişkilerinize sirayet edecektir, buna inanın.
Evet iç güzellik falan filan da, dış görünüm de çok önemli. Kimse kimseyi kandırmasın.
Güzel beslenelim, iyi kalpli olalım, iyi yaşayalım, hantal ve hareketsiz bir hayattan uzak duralım, güzelleşelim arkadaşlar. Birbirimize baktığımızda içimiz açılsın şöyle yahu!
Oh mis!!
***
Bayram, parti ve Şeyma
Hafta sonu çok hareketli geçti doğrusu.
En büyük bayram, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları her sene bir öncekinden çok daha coşkulu geçiyor. İnsanlar tehlikenin farkına vardıkça Cumhuriyetine daha sıkı sahip çıkıyor.
Pazar günü yurtta gerçek bir bayram havası vardı. Çoluk çocuk coşkuyla sokaklardaydı.
***
Bu arada hafta sonu Amerika'dan ithal Halloween partileri de birbirini kovaladı.
Bu partilerin Türk insanı üzerinde eğreti durduğunu iddia edenlere katılmıyorum.
Eskiden ben de pek sıcak bakmazdım ama artık farklı düşünüyorum.
İnsanların, özellikle çocukların gülüp eğlenmesine, neşelenmesine, birkaç saat güzel vakit geçirmesine bir vesile işte! Kimseye bir zararı yok. Neşeden, eğlenmekten bu kadar korkmayalım.
***
Ama tabii partileri, keyfi, eğlenceyi hayatının tam merkezine oturtmak da iş değil.
Ayarı kaçırmamak lazım.
Mesela pazar günü Acun Ilıcalı ve Şeyma Subaşı ile ilgili iki video sosyal medya ortamına bomba gibi düştü.
Şeyma Subaşı'nın bir partide dans ederken arkadan gelen birtakım konuşmaların duyulması ve Acun'un orada duyulan bir cümleye verdiği tepki, iki ayrı video olarak ardı ardına önümüze düştü.
Kazık kadar insanların tercihleri, nasıl ve ne şekilde yaşadıkları kimseyi ilgilendirmez tabii ama Şeyma'nın bu abartılı hırsı ve gösteriş merakının başına önünde sonunda bir iş açacağı belliydi.
Nitekim beklenen de oldu. O görüntülerin sosyal medyaya verilmesi, çiftin çevresinde dosttan çok düşman olduğunun da kanıtı bu arada.
Bakalım bundan sonra Şeyma biraz frene basacak mı?
Yoksa geri vites yapmak yerine gençliğinin verdiği o deli kanla vitesi daha da mı büyütecek?
Göreceğiz... Tuhaf bir ikiliden, tuhaf bir film izliyoruz, umarım sonu kötü bitmez.