Koca Dünya bir tiyatro sahnesi ve bizler, kendimize verilen rolleri oynuyoruz...

** *

Dionysos (Bakhos: Baküs) mitoloji tanrılarının en zevk ve sefaya düşkün olanı. İşi gücü, “Silenos” denilen yoldaşlarıyla Tmolos'ta (Bozdağ) vur patlasın çal oynasın gezip tozmak! Kimi zaman, yarenlerinden biri, Lydia şarabını fazla kaçırıp, bir çalı dibinde sızar kalır; onu bulan Phrygia (Frigya) Kralı Midas'ın “her tuttuğunun altın olması” isteği yüzünden başına gelenler söylencelere, tiyatro eserlerine konu olur.
Coşkuda sınır ve kural tanımaz bu tanrı. Bu yüzden, sanatta coşkulu anlatımın simgesi sayılır. Zaten “sanat” dediğimiz duygu, güzellik karşısında duyulan coşkudan başka nedir ki?
Bu fırsatı ganimet bilen antik çağ insanları; krala ve kurala karşı durma tepkilerini, Dionysos'u bahane ederek ortaya koymuşlar: Bizim Salihli dolaylarından tüm Akdeniz Kıtasına yayılan “Dionysos Şenlikleri”nde, alayın en önünde, kralı simgeleyen kişi yürüyor; arkadaki onlarca kişi de, olağanüstü uzun ve ucu sivri direği ileri doğru yürütüyor.

Zamanın insanları, bu şenliğin hiçbir anını kaçırmak istemiyor. Arkadakiler, ayaklarının burnu üzerinde dikiliyor... Kalabalık arttıkça, bu da yeterli olmamaya başlıyor. Bu sıkıntıyı gidermek için, geriye doğru yükselen basamaklar halinde seyirci oturma yerleri yapılıyor. (Arif olduğunuza göre, anlamışsınızdır: “Kavela” denilen tiyatro seyirci oturma sıraları böylece keşfedilmiş (!) oluyor.)
Zamanla Dünya sahnesini kaplayan tiyatro bilim ve sanatın tarihçesini anlatmaya yeltenecek değilim. Ama bir benzeşme örneği olarak, bizzat yaşayanın kendisinden dinlediğim bir olayı aktarmam yeterli olacaktır sanırım:
“Gereksiz” bir gerekçeyle üniversitedeki görevine son verilen Azra Erhat, gazeteci olarak Pablo Picasso ile görüşüyor ve ondan kendi sanatını anlatmasını rica ediyor. “Deli” mi, “dahi” mi olduğu tartışılagelen ressam, kaya resimlerinden başlayarak, kendisinden bir öncekine kadar tüm Fransız fırça sanatçılarını anlatıyor. Azra ..... şaşkın, soruyor:
-Peki, sizin, Pablo Picasso'nun sanatı?
Çılgın ressamın yanıtı, sanat tarihi derslerinde okutulacak değer ve önemdedir:
“İşte, ondan sonrası, ben!”
Bu örnekten yola çıkılarak, Anadolu ve/veya Türk tiyatro sanatı sorulsa; antik kentlerde, “halkın dilinden konuşmak üzere açılmış ağza benzeyen” tiyatrolar; Efes'teki 25 bin, İzmir'deki 20 bin kişilik olan tiyatrolar gösterilebilir. Yine Efes, Aphrodisias, Knidos, Smyrna (İzmir) ve daha nice antik kentte düzenlenen sanatsal etkinlikler sayılabilir.
Türkler zamanına gelindikçe; Bursa Valise iken, cahil (bilisiz) kişilerin karşı çıkmasını engellemek için, tiyatro binası inşaatını, yapıyı hasır örtüyle sürdüren; Moliere'in nice komedyasını bizzat tercüme eden Ahmet Vefik Paşa'yı; Türk tiyatro tarihini tuğla tuğla inşa eden Muhsin Ertuğrul'u, Kral Oidipus'u Yunanistan'da, Yunan aktörlerini kıskandırarak canlandıran Cüneyt Gökçer'i, “Tiyatro Ana” Yıldız Kenter'i, “Tiyatro'nun Cadısı” Macide Tanır'ı, ses ve görüntü ilahı Suat Taşer'i, gerektiğinde Brecht, Gogol, Nazım oluveren Genco Erkal'ı, Semih Sırgen'i, “Vatanım Sensin”in Hasibe babaannesi Celile Toyon'u, Oğuz Boro'yu, Fikret Tartan'ı; bu muazzam yapıya harç taşıyan binlerce sahne emekçisini sayıp lafı orda kesmek gerek.
-Peki, ya sonrası, diye soracaklara cevabım:
-Bunlardan sonrası, şehrimizin Centrum'undaki İzmir Devlet Tiyatrosu. Oranın, Atlas'ın Yerküreyi omuzunda taşıdığı gibi tiyatro sanatını omzunda taşıyan Genel Sanat Yönetmeni Tayfun Erarslan'ı ve hele, “Ağaçlar Ayakta Ölür”deki Bertha rolüyle Yıldız Kenter'i aratmayan Hülya Savaş'ın adını sayar, ayağa kalkıp alkışa dururum...
Yazının burasında İzmir'de tiyatro sanat ve sevgisini canlandıran Suat Taşer'in, şu günlere uygun düşen ünlü şiiri kendisine yer açar:

Sendedir Atatürk

Bugün yaşıyorsam
güler yüzle emin
tertemiz gökler altında
dağlarım, denizlerimle dost
toprağımda dolaşıyorsam
ümitli memnun rahat
gecem gündüzüm hürse
damarlarımda kanım
tenler içinde canım
korkusuz yürürse
bulutların gözyaşı yerine
rahmet dökülürse
ekmeğim suyum tatlı
toprağım da türküm de bereketli
rüzgarlarım alabildiğine hürriyetli ise
bacamda tütünüm tütüyor
ölülerim huzur içinde yatıyor
ağacım dal sürüyor boy atıyorsa
görüyor, biliyor, inanıyorsam
keyfimce gülüyor, keyfimce ağlıyorsam
dün yokken bugün varsam
sendendir
sendendir Atatürk.