Evcil hayvanların insan duygularını algıladıklarına dair birçok bilimsel araştırma mevcut. Yüzde 100 kesinliği olmasa da “empati yoksunu” denilen kedilerin bile sahiplerinin “ruh halini” anladığı; hastayken ya da üzgünken farklı, neşeliyken farklı davrandıkları biliniyor.
Bilimsel araştırmalar bir yana kendi deneyimlerimden şunu söyleyebilirim ki; kediler birlikte yaşadıkları insanların ruh halini öyle güzel analiz ediyor ki; bazen arkadaşlarınızın veya ailenizin -siz anlatmadığınız ya da çaktırmadığınız için- fark edemediği duygularınızı bile onlar şıp diye anlayabiliyor.
Biraz depresifsem mesela, huysuz ve tatlı kızım Duman'dan yanağıma bir sevgi toslaması kazanıyorum. O gün enerjiksem, Duman da -geçkin yaşına rağmen- oyun oynamaya meyilli oluyor.
Neşeliysem, “e madem keyfin yerinde, göbeğimi sev” dercesine sırtüstü yatıp gözlerini beklentiyle bana deviriyor. Hastaysam, bol mırıldamalar eşliğinde kucakta oturuyor. Hayvanlarla bir arada yaşayanlar bilir; sözcüklere gerek olmadan en basit ve güçlü iletişimi kuruyorsunuz.
Köpeklerse apayrı bir hikaye. Onlar duygu konusunda açık ara farkla önde gidiyorlar. Sahiplerinin ardından yas tutan, uzun zaman görmediği sahibini sevinçten ölecekmişçesine sarıp sarmalayarak karşılayan, sahibi ile üzülüp onunla sevinen köpekler için “insanın en iyi dostu” diye boşuna demiyorlar. Birçok duyguyu yaşayan ve yansıtan köpeklerin, insanların duygularına empati ile yaklaşmaması imkansız olurdu zaten.
Bilim insanları, doktorlar, psikologlar; “Evinizde, bahçenizde hayvan beslemek terapi görevi görür” diyor. Gerçekten de öyle.
Nereden geldim peki ben bu konuya?
Hafta içinde Balıkesir Cunda'dan bir haber okudum. Cunda'da yaşayan Azize Abay, eşi Sadık Abay'ı yaklaşık 2 ay önce kaybetmiş. Azize Hanım eşinin öldüğü günün akşamı bahçesine gelen tilki ile alışılmışın dışında bir dostluk kurmuş. O akşam eşinin acısı taptazeyken kapısına gelen tilkiyi geri çevirmemiş. Normalde tilki gibi bir yaban hayvanından çekinecekken, ona yemek vermiş. O gün bugündür her akşam tilki akşam yemeğine Azize Hanım'a davetli. Evin içine kadar girip bazen orada da yiyor yemeğini. Gelmediği akşam olursa, endişeleniyor Azize Hanım, kapıyı aralayıp sesleniyor “neredesin oğlum” diye.
Eşinin acısını hafifletmiş tilki, ona can yoldaşı olmuş. Hayat böyle tatlı tuhaflıklarla dolu. “Tilki, kadının yas tuttuğunu ya da üzgün olduğunu anladı da geldi” demiyorum. Ama güzel tesadüf işte! Yas evi diye gelmemiş olsa da, bir yaban hayvanının bir insana bu derece yakınlık göstermesi, nadir bir olay.
Farkında olarak ya da olmadan acılarımıza dindiriyor hayvanlar. Veya neşemize neşe katıyor. Yeri gelince yalnızlığımıza ortak oluyor, ya da ailemizin bir parçası olup hane halkının sayısına ekleniveriyor.
Demem o ki; hayvanları sevin. Evcilini de, yabanını da sevin.
Ha bu arada; imkanınız varsa barınaklardan veya sokaklardan mutlaka evcil hayvan sahiplenin.