Teknolojik ilerlemeler, insanların bilgi düzeyini de psikolojisini de artık son sınırlarında zorlamaya başladı. Öyle ki hem kurumsal, hem bireysel olarak teknoloji istekleri ve gelişmeleri altında kalmaya başladık. Teknolojiye olabildiğince uzak, sadece hayatınızı idame ettirmek için mecburen teknoloji kullanıyor olsanız dahi, artık uyanık geçirdiğiniz zamanın her geçen gün çok daha fazla dakikasını, hatta saatini şahsi elektronik cihazlarından, kullandığınız web sitelerinden gelen onay, bildirim ve talepleri görmek, karşılamak için ayırır olmuşsunuzdur. Sadece cihazlardan, web sitelerinden gelen şifre değiştirme istekleri bile gerçek bir işkence haline almaya başladı, değil mi? Bir daha seferki girişte kesinlikle unutacağınız farklı bir şifre kombinasyonu bulmaya çalışmak insanı çıldırtmak için özel geliştirilmiş bir zorunluluk değil de nedir? Kişisel verilerin korunması adı altındaki gereklilikler ise hem teknolojiyi arz eden hem talep eden taraf için işe yarar bir korumadan çok gereksiz bir vakit kaybı olmadı mı? Su siparişi için telefon etsek, karşı taraftan en az 3 dakika kişisel verilerimizin “oy nasılda güzel korunduğu” hakkında bir güzelleme dinlemek zorundayız. Gerçekten bu bildirim-onay sistemi ne işe yaradı? Kişisel hakkımı koruyacaksan koru. Zaten korumalısın. Dünya olarak işin temel mantığını kaçırdık. İş iyice zıvanadan çıktı. Herkes işini yaparken tüm işinin mevzuatını karşı tarafa okumaya çalışsa, bir şeyleri onaylatsa hayata vakit mi kalırdı? Teknolojinin hayatlarımızın gizliliği üzerine açtığı yaraya sözde çözüm diye getirilen bu embesil dijital bürokrasi Avrupa mahkemelerinin başının altından çıktı. Ülkemiz de mecburen uymak zorunda kaldı. Peki her telefonda, her bir web sitesine girişte milyarlarca insanı oyalayarak hayatlarından değerli dakikalarını çalmak daha az mı bir suç yani?     

SABIR SINIRLARINI AŞIYOR

Yaşayarak öğrendiğiniz üzere bu dünyada bir insanı en hızlı ne çıldırtabilir diye sıralasanız ilk sırayı ne ailenizdeki ne işinizdeki sorunlar alır. Kesinlikle durduk yere arızalan bir cihaz kadar insanı hızlı öfke krizine sokabilen başka bir şey yoktur. Teknoloji denen bu yığın giderek hayatımızı çalan bir kirlilik halini aldı. Ve insanoğlunun kaldırabileceği bilgi ve sabır sınırlarını aşan bir noktaya ulaştı. Etrafımızda olan ve içinden elektrik geçen her şey, istekleri bir türlü bitmeyen hatta daha da artan şımarık bir mızmız çocuk gibi oldu. Bizde onların bakıcısı olduk. Buzdolabının kapısı bile iki dakika açık kalmaya tahammül edemiyor. Açık kalınca birazdan evinize nükleer saldırı yapılacakmış gibi ötmeye başlıyor. İki dakika beklemek bile dolap için uzun. Hayattan kopuk bir mühendisin öngörüsüzlüğü yüzünden parasını verip satın aldığımız buzdolabı tarafından Pavlov’un köpekleri gibi eğitime tabi tutuluyoruz. Sağolun, elektrikten tasarruf ettik ama kalan son sağlıklı sinirlerimizi yedik. Daha da kötüsü bu pandemi yüzünden işinizi sürdürmek için iyice internete muhtaç kalmak oldu. Artık insani sözel iletişim bir dünyadan vazgeçip, araya ekranların girdiği duyarsız bir dünyada uzman olmak zorundasınız. Boncuk satsanız, işinizi sürmesi için web sitesi yaptırmalısınız, Google’a reklam vermelisiniz, yetmez aramalarda ilk sıralarda olmasınız. E işin bir de sosyal medya tarafı var. İşiniz için altmış yaşından sonra Tik-Tok fenomeni nasıl olunur diye merak etmelisiniz. 

Bireysel durum böyle iken kurumsal tarafta durum farklı mı sanıyorsunuz? Geçen haftalarda ülkemizin önde gelen bir bankası 3 gün boyunca hizmet veremedi. Sıradan hayatınızdaki teknoloji sorunlarına istinaden bunu normal bir durum olarak görmüş olabilirsiniz. Ama hiç normal değildi. Biliyorum ki sistemin başındakiler, sistem geri geldiği için dualar etmişlerdir. Emin olun tüm banka bilgileri dahi kurtulmayabilirdi. Her gün dünyada özellikle de ülkemizde haberiniz dahi olmadığı binlerce web sitesi çöküyor ya da hackleniyor. Yığın halinde biriken yazılımlar, yeni güncellemeleri ve güvenlik geliştirmelerini karşılayamaz oldular. Bilişim destek elemanları da çok çok fazla yıprandılar. Öyle ki ne kadar bilgili sahibi olurlarsa durumları çok daha da kötü hale geldi. Çünkü az biraz konudan anlayan o kişi her gün çok daha fazla saçma sorun, soru ve talep ile karşılaşıyor. İşin maddi karşılığını alıyor olsa dahi her gün hiç yardım alamadığı saatli bomba gibi geri sayım halindeki bilişim bulmacaları çözmeye çalışmak ne kadar sağlıklı bir hayattır? Üstelik çok eminim ki ülkemizdeki bilişim alanında çalışanlar, bu yoğun bir o kadar insani olmayan bu çabalarının da maddi karşılığını asla alamıyorlar.

YENİ KRİZLER GELİYOR

Gidişatı yakından takip etmek zorunda kalan biri olarak yakın zamanda hem dünyada hem de özellikle Türkiye’de yetersiz uzman sayısı ve sürekli birbiri üzerine yığılan teknoloji kullanımı sebebi ile daha pek çok ilginç krizler yaşayacağız. Hayatınıza bir başka olumsuzlama daha yapmak olacak ama aynı iklim krizi, pandemi gibi çok ciddi tekno-krizler de geliyor. Üstelik sorunun kendisi teknoloji iken insanoğlu teknoloji yığılması sorununu da her sorunda olduğu gibi yine teknoloji ile çözmeye çalıştığından durum daha da saçma bir hal alıyor. O yüzden bence kişisel çözüm olarak kullandığınız her teknolojiyi olabildiğince sınırlı ve minimal tutmayı, hayatınızı ve ruh sağlığınızı stabil tutmak için bir seçenekten ziyade bir zorunluluk olarak görün. Tek cihazda her şeyi yapmaya çalışan her aletten uzak durun. Her siteye üye olmayı bırakın. Tek bir banka ile çalışın. Çıkan teknik sorunları birer birer çözün. Ve teknoloji gerçekten sizi aşan bir noktada ise ya tutarlı bir yardım alın ya da hepten o işten vazgeçin. Hiç bir şey sağlığınızdan değerli değil. Sağlıklı günler dilerim.