Yeter bir süre "referandum, evet, hayır" kelimelerini duymak ve yazmak istemiyorum.
Daha Nisan'a çok var.
İçimiz dışımız siyaset olacak nasıl olsa.
Olsun da zaten.
Memleket ve rejim 'kurtuluş savaşı' veriyorken hiçbirimizin hayal aleminde makara yapmaya hakkı yok ama arada bir nefes alalım değil mi?
Biraz dedikodu yapalım mesela.
Sosyal medya kazalarından bahsedelim.
En korktuğum işlerden biridir.
Ayşe'ye atacağın mesajı yanlışlıkla Ali'ye atmak...
Üstelik de Ayşe'ye Ali'nin dedikodusunu yapmışken.
Ya da iş arkadaşın Ayşe'ye atacağın mesajı patronun Ayşe'ye atmak. Patronun Ayşe'ye veryansın ederken hem de.
Özür dilesen olmaz, geri vites yapsan olmaz, pişkinliğe vursan yine olmaz. Öl daha iyi!
Ama bunun daha kötüsü var. Çok tehlikeli: Yanlış insana yanlış fotoğraf veya video atmak.
Şu akıllı telefonlar çıktığından beri özellikle boşanmaların en büyük sebebi bu.
İllegal bir durumun içindesin ve eşini aldatıyorsun.
Ve sevgiline atacağın çıplak fotoğrafı hop yanlışlıkla eşine gönderiyorsun.
Survivor Nagihan'ın kocası yapmıştı hani.
İbrahim Kutluay'ın sevgilisi de fotoğrafları Demet Şener'e göndermişti.
Gerçi onlar yanlışlıkla değil özellikle evliliği bozma amacıyla atılan fotoğraflardı.
Neyse...

***

Biz gelelim yine dalgınlıkla başka yere gönderilen mesajlara...
Yer yarılsa da içine girsen durumu yine kurtaramazsın.
Ama kötünün de kötüsü var derler ya, hah işte o da özel birine atacağın erotik fotoğrafı sosyal paylaşım ağlarından birinde herkese yayınlamak!
İşte İstanbul'un çok ünlü bir işletmecisi, boy boy röportajları yayınlanan ve doğurdukça doğurmasıyla ünlü bir ismi de cumartesi akşamı böyle bir talihsizliğe imza attı.
Allah düşmanımın başına vermesin.
Özel birine atacağı çıplak fotoğrafını gitti snapchat'a yükledi.
Yaptığı yanlışı fark edip silene kadar çoktan SS'ler alınmış fotoğraf whatsapp gruplarında binbir bel altı şakalarla dolaşmaya başlamıştı bile.
Dedim ki arkadaşlara; gülmeyin. Gülmeyin ki başınıza gelmesin.
Yok göğüsler silikonmuş ama göbek yere inmiş de yok bu ne cesaretmiş de... Dedim ki; susun. Siz kendi telefonunuzdaki sırlarınızı düşünün.
Ya bir gün aynı sakarlığı siz de yaparsanız?
Bir filmde mi duymuştum yoksa bir yerde mi okumuştum hatırlamıyorum, diyordu ki “Hepimiz birbirimizin özel hayatının sırlarını bilsek, hiçbirimiz birbirimizin yüzüne bakamayız.”
Ben de bu söz konusu kişi için üzülüp “yazık kadıncağız kim bilir ne utanmıştır” falan demiştim ama yanılmışım.
Kadın özgüvende bir ekolmüş meğer. Sosyal paylaşımları aynen lay lay lom devam. Kamyon arkası yazıları falan paylaşıyor hatta hesaplarında. Yıkılmadım ayaktayım demeye çalışıyor.
Aferin bravo, yıkılma tabii. Ama bundan sonra biraz daha dikkat et. Hem mesaj atan parmaklarına, hem de o minnoş göbüşe.

***

Eş dediğin...

Tam da Kıvanç Tatlıtuğ gibi olur.
Eşi Başak Dizer'e gelen kötü yorumlar için açtı ağzını yumdu gözünü.
Az bile söyledi. Benim için 'su gibi duru, su gibi güzel' kelimesinin karşılığı olan Başak Dizer'i Kıvanç'ın hayranları nedense bir türlü içlerine sindiremedi. Kadına çirkin aşağı çirkin yukarı.
Tıpkı Tarkan'ın karısına yapılan hakaretler gibi...
Çünkü sosyal medya kulanıcılarının birçoğunun kendi içleri kirli ve çirkin. Mutsuzlar. Yalnızlar. Huzursuzlar. Etraflarında mutlu insan görmeye tahammül edemiyorlar.
Bir de kendilerine özgür bir mecra buldular ya yazıyor da yazıyorlar.
Bazı ünlülerin bu hakaretlere karşılığı "herkes fikrini söylemekte özgürdür" şeklinde oluyor.
Evet fikrini söylemekte özgürdür ama hakaret etmekte değildir.
Eğer ediyorsa da aynı şekilde karşılık görmeyi göze almalıdır.
Kıvanç Tatlıtuğ da eşini korumak adına bunu yapmış.
Karısına o kötü yorumları yazanlara acımamış.
Adam gibi adam, eş gibi eş... Aferin ona, daha da sevdim şimdi!