-Doç. Dr. Akın Ersoy'a-

Sönmüş yanardağlar kaleler eteğinde

Yüzyıllardır uyuyan şu bizim İzmir

O aşık kadınları levent erkekleri nerde

Sahiden yaşayıp göçtüler mi kimbilir

Sır şimdi saadet dilekleri

Bize gelen yüzyılların hikayesi sır

Eski İzmir diye ne varsa şunun bunun bildiği

Yaşlıların kırık dökük anlattığıdır

(Necati Cumalı)

Çağdaş Prometheus Atatürk, Avrupa'ya gönderip arkeolog olmalarını sağladığı iki gence, Remzi Oğuz Arık ile Hamit Zübeyr Koşay’a buyurdu:

-Alacahöyük'ü kazın!

Kazdılar ve koskoca Hitit İmparatorluğu ile onun, Türkiyece benimsenmiş simgelerini ortaya çıkardılar.

Büyük Önder bir kez daha buyurdu:

-Daha kazın!

Bu kez, Hititlerden önce Anadolu'da ilk etnik birliği kurmuş olan Hattileri keşfettiler.

Koca adamın yorumu ne oldu, bilmeyen var mı:

-Onun altında da Türk çarığı çıkarsa şaşmayın...

Bu ne ön görüşlülüktür? Bir insan bunları nasıl bilebilir?

Mustafa Kemal Paşa ve ülküdaşları, cepheden cepheye koşarken, kültür avcılığından geri durmamışlardı. Bu yüzden, modern cumhuriyeti kurabilmişlerdi.

Mukaddes Paşa ve ülküdaşlarını Samsun'a çıkaran Bandırma vapurunun 19 kutsal yolcusundan biri, kurmay başkanı Kazım (Dirik) Paşa, İzmir Valiliği'ne başlar başlamaz, nice bayındırlık işini kotarırken, Bayraklı Tepekule'deki Smyrna kazılarına eğildi.

Miltner'lerden sonra İzmir kazıları, Hakkı Gültekin ile Ekrem ve Meral Akurgal gibi arkeologlar tarafından sürdürüldü. Tarihi 8 bin 500 yılı bulan İzmir'in höyükleri ile Tepekule ve Arkeolojik çalışmalar son 10 yılda iyice hız kazandı.

Doç. Dr. Akın Ersoy başkanlığında yürütülen Agora ve Pagos (Kadifekale) kazıları çok önemli sonuçlar veriyor.

Bu çalışmaları açıklayan bildiriler “Smyrna / İzmir Kazı Araştırmaları III” adlı bir kitapta toplandı. Kaliteli kağıda özenle basılmış kitabın sayfalarını çevirirken, bu değerli eserin naçiz şahsıma ithaf edildiği notunu görünce, nasıl şaşırıp sevindiğimi tahmin edersiniz. Bu benim, onurlandırılma tarihimin altın sayfasını oluşturacak.

Kitapta, birkaçı İngilizce olmak üzere 32 bildiri yer alıyor. Bunların ilki, Zafer Derin imzasını ve “İzmir'de 5 bin Yıllık Yerleşim Alanı Yassıtepe'de Yeni Keşifler” başlığını taşıyor. Yeşilova Höyüğü kazılarından bildiğimiz Dr. Derin bu kez bize, Bornova ovası ortasında yer alan bu yığma kentte en uzun yerleşimin Erken Tunç çağında oluştuğunu gösteriyor ve buluntuları gözler önüne seriyor.

İkinci bildiri “1948-1992 Yılları Arasında Eski Smyrna'da Ele Geçen Sikkeler” konusunda ve Dr. Sevgiser Akat Özenir tarafından kaleme alınmış. Görsellerine de yer verilen sikkeler, eski İzmir'in bu konuda nice zengin olduğu konusunda fikir veriyor. Hüseyin Cevizoğlu'nun “İzmir'in Savunma Duvarları”, üç kişilik bir ekibin “Bayraklı Höyüğü”, Lale Doğer ile Dilek Maktal Canko'nun “Kadifekale'deki Bizans Sarnıcı Seramik Buluntular” bildirileri ilgi çekiyor.

Kitabın editörlerinden Akın Ersoy ile Çağatay Yılmaz'ın bildirisi “Antikçağ'dan Osmanlı Dönemi Sonuna Kadar Mezarlık Alanları” üstüne bildirileri, ayrıca üstünde durulması gereken bir çalışma. Bildirinin ilk cümlesi, konunun ne kadar önemli olduğunu belirtiyor: “Tümüyle modern kentin altında yer alan Smyrna'da Antik Çağın mezarlık alanlarına ulaşmak güçtür.” Yazının ilerleyen sayfalarında, eski İzmir'de bulunan mezarların çocuğun çocuklara, dahası bebeklere ait olduğu gösteriliyor.

Kazılarda ele geçirilen cam bilezikler hakkındaki makale Binnur Gürler'e, Grek ve Roma heykelleri konulu İngilizce metin Ludovic Laugier'e ait. Anadolu Selçuklu ve Aydınoğlu Beyliği zamanı kadınları üstüne makaleyi Sema Gündüz Küskü hazırlamış. Yine İngilizce metin, Aşağı Kale, Hisar Camisi ve Agora hakkında, hazırlayan Şakir Çakmak. İlginç yazılardan birisi, Agora'da bulunan Osmanlı mezar taşları ile ilgili. Hatırlıyorum; UNESCO'nun dergisi bu konuda özel sayı yayınlamıştı. Makale sahibi Ertan Daş.

“De Bruyn'n Gözünden İzmir Tarihi Kent Merkezi”ni Şebnem Parladır kaleme almış, Gözde Şakar'ın yazısı “Geç Osmanlı Dönemi'nde Arkeoloji ve İzmir” konulu. “Cumhuriyetin İlk Yıllarında İzmir Arkeoloji Fotoğrafları” çalışması Işık Sezer'in.

Sözünü ettiğim kitabın son makalesi, üretken arkeolog Ahmet Uhri'nin. Konusu: “İzmir'de Cumhuriyet Dönemi Heykellerinden Bir Seçki.” Sanırım bu yazıyı okuyanlardan bazıları “heykel yoksunu” saydığımız İzmir'in bu konuda pek de fakir olmadığı kanısına varacaktır. Bazı okurlar da Ahmet Uhri'nin saptadıklarına birkaç ek yapacaktır.

Şahsen ben anımsatayım: Şair Eşref'in, adını taşıdığı bulvardaki; Fahrettin Altay'ın, adını taşıdığı alandaki büstü, büyük Atatürk'ün Yıkıkkemer'deki dev mask kabartması, Şirinyer girişindeki Nasrettin Hoca heykelleri...

İzmir, bunca zenginlik ve özelliği, iklimine borçlu olsa gerek. Tarih Babası Bodrumlu Herodotos'un dediği gibi, “İyonlar kentlerini yeryüzünün en güzel gökyüzü altında ve iklimde kurmuşlardır.”

Yazıyı, başladığımız gibi, İzmir şairi Necati Cumalı'nın şiiriyle bitirmek iyi olur:

“Ben o İzmir'i severim

Gün vurdukça sularına

Terli terli gülen İzmir'i

Silemez hiçbir el

Işınığı o gözlerin

Solduramaz ümidini

Ey emeğin kardeş İzmir'i

Yenilmez onurlu kenti

Güneşli günlerinle kal!..!”