Çok iyi hatırlıyorum 24 Mayıs 1993'de Bingöl-Elazığ karayolunda Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık tarafından bu katliam yapıldığında basında ,mazeret üretme ve karartma amaçlı "teoriler" birbirini izledi:"acaba kim yaptırdı,güvercinleri tasfiye etmek isteyen şahinler,ateşkesin bozulması kime yaradı ona bakmak lazım..." v.s.

"PKK olayı hemen üslendi ve Abdullah ÖCALAN örgütün yayın organı Serxebunda "Şemdin Sakık'a emri kendinin verdiğini" söyleyip "başarılı eylemden dolayı kutladığını" söyledi.

Fakat gerek merkez medya, gerekse sol ve islamcı basındaki "derin görüşlüler cemaati";arkadaki derin güce" dair komplo teorileri üreterek PKK ve Abdullah Öcalan'ın sorumluluğunu önemsizleştirmeyi tercih ettiler.

PKK ve diğer terör örgütleri; yaptıkları eylemlerin arkasında, kalemlerinin mürekkepleri ile dökecekleri kanı örtmeye hazır güçlü bir sol,islamcı ve liberal "aydın desteği" olduğunu gördükçe yarattıkları sivil yapılar üzerinden kitleselleşme çalışmasını daha rahat yaptılar.

Hangi mağazada bomba patlasa ,hangi otobüste insanlar yakılsa koro hemen devreye giriyordu: "zamanlaması manidar,kime yaradı bakmak lazım, PKK bunu niye yapsın canım" vesaire...

Sanki PKK; terör yöntemi ile ülkemizin bir parçasını Türkiye'den koparmak için kurulmuş ayrılıkçı ,etnik ırkçı (Not: Irkçı kelimesinin altını çizerek söylüyorum. Psikolojik alan üstünlüğü sağladığı bazı yerlerde Türk, Çerkez ve Arap asıllı nüfusu korkutarak göçe zorlamıştır. Katledilen 33 er "Batılı" olarak seçilenlerdir. "Doğulular" serbest bırakılmıştır.bu katliam ırkçı bir katliamdır) bir örgüt değil de, "sosyalist Türkiye Devrimini yapacak ve Türkiye'yi Kemalist generallerden kurtarıp özgürleştirecek demokratik bir hareket" gibi algılansın isteniyordu.

Yapılan yorumlarda alt metin olarak işlenen anafikir; "PKK'nın daha derin güçlerin elinde esir olduğunu" işaret ediyor ve adeta "eylem yapma rüşdüne sahip olmadığı" ima ediliyordu.Bu bakışa göre tüm eylemleri üstlense bile anlamı yoktu.Bu komplocu dogma; bir yandan devletin meşru kolluğuna güveni sarstığı gibi öte yandan halkın teröre karşı duygusal tepkilerin ötesine geçip ekonomik ve sosyal destek kanallarını tıkayacak bilince dayalı akılcı bir tavır geliştirmesini de engellendi:Bugün bile gidip sokakta insanlara sorun; "PKK'yı derin devlet kurdu" diye inanan,bunun verdiği özgüvenle(devlet kurmuş ya) kendi aymazlığını meşrulaştıran azımsanmayacak bir kitlenin olduğunu görürsünüz. Paranayonın rasyonelleştirilmesi bu olsa gerek...

Bu zihniyet kalıbı; -"Çözüm Süreci" dahil PKK'nın eylemlerinin haberleştirilme tarzı ve yorumlama biçimleri incelendiğinde açıkça görülecektir ki- ısrarla yaşatıldı. Öyle ki; PKK'nın açıkça üstlendiği eylemler; "yok canım olur mu öyle şey,kim düğmeye bastı acaba " havası ile tevil edildi.

Bu noktada ifade etmeden geçemeyeceğim:bu ilişki (PKK - medya ilişkisi) akademide, medya okuryazarlığı disiplini açısından detaylı incelenmeli ve deşifre edilmelidir.

Tüm kötülüklerin kaynağı olarak devletin varlığını ve örgütlenme biçimini görüp,terörü ve kan dökücülüğü mazeretlendirmeyi "aydın" olmanın olmazsa olmazı gibi sunmayı başarabilmelerinin çok nedeni var elbet amma bence ana neden; Türk milliyetçilerinin basın yayın alanındaki, medya sektöründeki kronik zayıflıklarıdır. Zamanın ruhundan uzak kalmakla beslenen düşünsel zayıflıktır.

Türk milliyetçileri bu kanlı saldırılara karşı siyasal mücadelenin yanında bilimsel yayın,sanat ve iletişimin örgütlenmesi alanlarında üretken olmayı başaramazlarsa nihai olarak paradigma zaferi kolay olmayacaktır.Kültürel iktidar alanını inşaa edebilmek, siyasal mücadelede zafer tacını takmaktır. Bunu sağlayamayan iktidarlar meşruiyet aşınmasına uğrar,kabul görme krizleri yaşarlar.

***

Bu bir vatan mücadelesidir ve Türkiye'ye karşı 1978'den beri sürdürülen bu gerçekten kirli savaş; düşman ve rakip devletlerin desteğini de arkalayarak devam etmektedir.

Türkiye eskiye göre daha fazla demokratikleştikçe terör hareketinin etkinliği artmıştır,demokrasiden uzaklaşmak da çözüm olmamışdır. Çünkü bu sorun bir demokrasi eksikliği sorunu değildir:Osmanlıdan cumhuriyete intikal eden devletin bölgedeki kurumsal zayıflığının başka aktörler tarafından doldurulması sorunudur. Tanzimat sonrası şeyh -ağa ittifakının yerini 1960 sonrası radikal sol ve ayrılıkçı örgütler almıştır...

Güvenlik boyutunda kazanılan başarılar, medyanın bahsettiğimiz gizli-açık mazeretlendiriciliği ile zihinlerde hak ettiği meşruiyete kavuşamamıştır. Medyanın basettiğimiz kesimleri temsil ettikleri ideolojik kimliklerin (sosyalist,islamcı,liberal) Türkiye tasavvurlarını hayata geçirmede PKK ve onun etnik taleplerini "T.C.ile mücadelede yedek kuvvet olarak" görmektedirler. Bunun içindir ki Cumhuriyetin modernleştirici misyonuna ses edemezlerken "kimlik" temelli tartışmalar sürekli olarak canlı tutulmaktadır. Esas itirazları devletin üniter niteliğinedir: demokratikleşmeyi de ulus devlet formatının dışında düşündüklerinden sürekli ateşe benzin dökmekle meşguller...

Gelelim mücadele edenlere...

Bu mücadelede yer almanın şerefiyle yetinmeyip görevini kötüye kullananlar,derin devletçilik oynayanlar,kirlenen ve küçülenler de olmuştur.

Mücadelede birtakım kişilerin hukuksuzlukları vatan savunmasının haklılığına halel getirmez. Hukuksuzlukların soruşturulup gereğinin yapılacağı yer yargıdır. İddialar ve iddia sahiplerinin hesaplaşma mercii mahkemelerdir. Unutmayalım:Bizde adalet geç geldi hep, ama eninde sonunda mutlaka geldi. Umutsuzluğa gerek yoktur.

Hukuk devleti olma ve vatan savunmasını yürütme mücadelesi bir birinin alternatifi değildir.

Bu büyük mücadelede şehit ve gazi olanları saygı ve rahmetle anmak vicdan borcumuzdur.

Bu zorlu ve büyük mücadelede görev alıp görevini şerefiyle yerine getiren, devlet ve milletten diyet isteme küçüklüğüne düşüp kirli işlerini mücadelenin şerefiyle perdeleme zilletine düşmeyen bu ülkenin isimsiz kahramanlarına selam olsun:

Asker, Polis, İstihbaratçı, Korucu...yüzbinlerce sessiz üniformalı ve şehit öğretmenler gibi üniformasız kahramanın verdiği mücadele asla ve kat'a boşa gitmemiştir.

Şehitlerimizin ruhları şad olsun.Mekânları Kurtuluş Savaşı Şehitlerinin yanı olsun.