Şarkıcı Sıla ve oyuncu Ahmet Kural sonunda adliyelik oldu. Daha önce de sert geçen kavgaları yüzünden ayrılan çift kısa süre önce tekrar barıştı. Birbirlerini çok özlemiş olmalılar ki barışır barışmaz evlilik konusu gündeme geldi. Ama hayranları bir nikah haberi beklerken haber ters köşeden geldi. Sıla sevgilisinden psikolojik ve fiziksel şiddet gördüğü gerekçesiyle şikayetçi oldu.
Kendi adıma bu habere hiç şaşırmadım. Bir kere uzaktan da olsa anlaşılan şu ki, bu çift hiçbir zaman 'kocişkosunun bebişkosu' bir ayarda ilişki yaşayamazdı. İkisininde mizaçları sert. Sıla son derece maskülen bir kadın. Ahmet Kural'da da bariz bir kaytan bıyık durumu var. Ateşle barut anlayacağınız. Herhangi bir tartışmada iki tarafın da birbirine eyvallahı olmaz. İki taraftan biri alttan almaya falan gelemez. Durum böyle olunca da o evden sözlü ve fiziksel şiddetin eksik olmayacağı çok belli.

***

Şimdi Kural'ın 3 ay boyunca Sıla'ya yaklaşması artık kanunen yasak. Dava ilerledikçe neler olacağını hep birlikte göreceğiz. Bu örnekte bir kez daha belli oldu ki huylu huyundan vazgeçmiyor. Tutkulu ve derinliği olan ilişkilerde ayrı düşmek kolay ama ayrı kalmak hiç de kolay olmuyor.
Ve bu yüzden hep aynı hata yapılıyor. Kapanması mümkün olmayan yaraların üzerine uyduruk bir yara bandı yapıştırıp ilişkiye kaldığı yerden devam edilebileceği sanılıyor. Oysa bu asla mümkün değil. Çünkü:
- Bir kez elini kaldıran bir daha kaldırır.
- Bir kez aldatan bir daha aldatır.
- Bir kez hakaret eden bir dahaki sefere küfür eder.
- Bir kez gidip geri gelen, tekrar gider.

***

Çoğu zaman o yaradan kurtulmak için kolu, bacağı kesip atmak gerekiyor. Bu kararı almak, alınan kararları uygulamak kolay değil belki ama ne yazık ki gerekli. Ahmet ve Sıla bir kez daha birbirlerini affedip maçı buradan bile çevirirlerse şaşırmam. Ama üçüncü ve bu kez daha da şiddetli şekilde birbirlerine psikolojik-fiziki şiddet uygularlarsa ona hiç şaşırmam. Bu kısır döngünün kırılacağı bir yer oluyor elbet. Ama o zaman da arkada iki enkaz kalıyor. Bu yüzden nasıl olsa sonunda affedeceğiniz insanla savaşa girmeyin, bir kez savaştıysanız da bir daha geri dönmeyin.

Ölse rahatlayacak mısınız?


Murat Başoğlu çok ama çok eskiden beri tanıdığım çok da sevdiğim biriydi. Şu amca-yeğen mevzusu ve sonrasında olanlarla ben de herkes gibi büyük şaşkınlık yaşadım. Hakkında en sert yazılardan birini ben yazdım. Olayın gerçekleşmesinden sonra kendisinin ısrarla 'Hayır o yeğenim değil, Rus bir kadındı' deyip insanların zekasıyla alay etmesine ise çok kızdım açıkçası. Ama şimdi dayak yemiş haliyle, basın mensuplarına çenesi titreyerek ağlarken verdiği röportajı görünce haline çok acıdım. Şeytana uymak diye bir şey var sevgili okur. Tamam yaptığının hiçbir açıklaması yok ama bu adamı da intihara sürükleyene kadar uğraşmayalım artık. Hemen herkesin hayatında bu kadar olmasa da karanlık bir sır vardır mutlaka. Hatırlamak bile istemediği, yaptığına pişman olduğu.
Murat zaten en azından bu ülkede artık başı yerden kalkamayacak bir adam. Ama hakkında yapılan yorumlarda ısrarla intihar etmesi gerektiğini yazanlar, 'ölsün, gebersin, sakat kalsın falan' diyenler... O kadar da değil, bir durun! Zaten hayat boyu işsizlik ve yalnızlıkla cezalandırılan bir adam var orada. Kendini öldürdüğünde bu toplumun vicdanı mı rahatlayacak? Ensestin bu kadar yaygın olduğu ve ailelerin üç maymunu oynadığı bu toplumun...