Günlerdir Akbelen için direniyor, Akbelen için darp ediliyoruz.

Bu ülkede yıllardır orman, ağaç çocuk, kadın, hayvan korumaya çalışıyoruz. Ömrümüz bu mücadeleyle geçti. Ormanların yok edilmemesi gerektiğini, hayvanların korunması ve yasaların bunlara uygun düzenlenmesi gerektiğini anlatamadık. Dayak yedik, yargılandık, biber gazından ciğerlerimiz soldu vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz.

Doğa, verdiklerini alacağını 6 Şubat depreminde göstermedi mi? 

Köylüler orada direniyor, birçok köylü darp edildi, birçok gazeteci darp edildi. Şirketler için küçük, insanlık için çok önemli olan o ağaçlar kesilmesin diye dayak yiyor Akbelen köylüleri. 

Bir köylü jandarmaya bağırıyordu; "Burası benim evim, köyüm. Senin köyün yok mu? Sen köy çocuğu değil misin, nasıl izin veriyorsun buna? '' diye.

Sahi sizin köyünüz yok mu? İçiniz hiç acımıyor mu? Gece rüyalarınıza girmiyor mu?

Başka bir kadın belki 80 yaşından fazla yaşı, ‘’ Çocuklarım gibi gittim sarıldım öptüm. Her bir ağaç kesilirken kollarımı bacaklarımı hissetmedim, sanki beni kestiler’’ diye ağlıyordu.

Mesele tam olarak ağaç. Mesele, ülkede özgürce ağaç bile olamamak. 

Çiğdem Toker'in ‘’ Yüzde 1 için’’ adlı yazısında derinlemesine anlattığı Akbelen araştırmasından bir kısım şöyle:

**Kestirenlere sorsanız, size memleketin enerji ihtiyacından, beraberinde adeta refah artışı ve istihdam getiriyormuş gibi kutsallaştırılan "büyümeden" bahsedip sizi gerçekçi olmamakla itham edebilirler. Biraz daha ileri giderseniz hedef bile gösterilirsiniz. Ormanı savunmak vatana ihanetle bile eş tutulabilir.

Oysa gerçekler farklı. Aslına bakarsanız, o ağaçları kestirenler ile milyonların gerçekliği çok farklı. Durduğunuz yerler aynı olmayınca, o pencerelerden gördüğünüz gerçeklikler de farklı oluyor doğal olarak.

Konuya döneyim: Linyit sahası açmak amacıyla uzun süredir hedefte olan Milas'ın Akbelen ormanı, katledilmeye başlandı. Kömür sahası açmak için yüzlerce ağacın -yer yer yörede yaşayan kişilere yevmiye karşılığı- takır takır kestirilmesinde bu kesime itiraz eden köylülerin güvenlik güçleri tarafından engellenip darp edilmesinde, köylü kadınlara ters kelepçe takılmasında insanın ruhunu boğan örseleyen, öfkelendiren; biz vatandaşlara büyüme, kalkınma diye elektrik ihtiyacı diye sunulan gerekçelerde inandırıcı olmayan yanlar mevcut.

Bu ağaçların kesilmesinin görünür nedeni, iki termik santrale yakıt sağlamak. Yeniköy ve Kemerköy santralleri elektrik üretirken kömür kullanıyor. Kesilen ağaçların ardından kelleşen ve çoraklaşan zeminin altında da linyit yatakları olduğu düşünülüyor.

Bu iki santrali de iki özel şirketin ortak kurduğu bir şirket işletiyor. Limak ile İçtaş şirketlerinin ortaklaşa kurduğu YK Enerji, iki termik santrali 2014 yılından bu yana işletiyor. Tabii ki devletin yaptığı bir özelleştirme operasyonu sonrası.

Bu ağaçlar neden kesiliyor derseniz, kısaca üretimin sürekliliği için cevabı verilebilir Şirketin elinde linyit çıkarabildiği alan, belli ki bir müddet sonra tükenecek. Yıllarca baca gazı arıtma tesisinin olmayışı, tarımsal alanlara ve insan sağlığına verdiği zararla yüzlerce habere konu olmuş bu iki santral belli ki elektrik üretmeye devam edecek.

Peki elektrik üretimini buradan, bu hiç de iyi bilinmeyen iki santralden, sağlamak ne kadar zorunlu?

Sorduğunuzda tabii ki bu üretimin zorunlu olduğu yanıtını alırsınız. Aksi bir cevaba zaten ihtimal olamaz.


Toplam kapasitenin yüzde 1'i için

Gelin somut verilere bakalım: Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) verilerine göre Yeniköy Termik Santrali'nin kurulu gücü, işletmedeki kapasitesi 420 megavat. Kemerköy Termik Santrali'nin ise 675.209 megavat.

Yani iki santralin toplam kurulu gücünü alt alta topladığınızda 1100 megavata ulaşıyorsunuz.

Bu ise Türkiye'nin tamamının elektrik enerjisi alanındaki kurulu güç kapasitesinin yüzde 1'i.

Evet yanlış okumadınız, bu ağaçlar Türkiye'nin tamamının enerjisinin yüzde 1'ini üreten iki santral için kesildi. (Resmi verilere göre bu yılın Haziran ayı sonu itibariyle Türkiye'nin kurulu gücü 104 bin 904 megavat.)’’ diyor Çiğdem Toker yazısında. 

Yani anlıyoruz ki, yine zengin daha zengin olabilmek adına köylüde, halkta ne varsa umarsızca gerekirse üzerinden geçerek alıyor. Ülkemde ne özgürce ağaç olabiliyorsun ne kadın ne çocuk ne hayvan…

Nasıl bir zulme denk geldiysek asla bitmiyor. Her geçen gün daha da zalimce geliyorlar. 

Bilmiyorum devran döner mi, bizler görür müyüz, mücadele ederek değişimi sağlayabilir miyiz bilmiyorum ama umut ediyorum bir gün hayal ettiğimiz her şeyi evlatlarımızın yaşadığını. Ferah içinde, özgürce, vatanın her bir karışının korunduğu, çocukların özgürce çocuk, ağaçların özgürce ağaç olduğu, hayvanların tek bir tırnağının kırılmadığı, ülkemin insanının gözünden bir damla yaş akmadığı günleri çocuklarımızın yaşaması dileğiyle.