Hafta içerisinde, Salı ve Perşembe akşamlarında, ülkemiz temsilcilerini Avrupa arenasında izledik. Hem Uefa Avrupa Liginde hem de Şampiyonlar liginde ekiplerimiz tel tel döküldüler. İkinci haftalarıydı oynanan müsabakalar gruplarında… İlk hafta maçlarından da pek farklı değillerdi performans olarak…

Hadi gelin hep beraber biraz gerilere gidelim; 1968-1969 sezonuna. İzmir’imizin şanlı Göztepe’si, o yıllarda ortaya koyduğu kolektif futbol ile sadece ülkemiz lig ve kupalarında değil Avrupa’da da ortalığı kasıp kavuruyordu. Adnan Süvari’nin hocalığını üstlendiği efsane kadro, Avrupa kupalarında, -ki o yıllarda “Fuar Şehirleri Kupası” adıyla oynanıyordu- sahayı rakiplerine dar ediyordu. Buldozer Fevzi (Zemzem), İngiliz Nevzat (Güzelırmak), Bombacı Halil (Kiraz), Kaptan Gürsel Aksel ve takımın kalecisi sihirli kedi Ali Artuner ve diğerleri… Başlarında Adnan Hoca… 1980’li yılların başında öğretilmeye başlanan kolektif futbolu o günlerde oynatıyordu. Dört dil konuşabilen ve Göztepe ile başarıdan başarıya koşan Adnan Süvari’ye milli takımın da kapıları ardına kadar açılmıştı.

Sonraları bu büyük başarı sadece 1999-2000 sezonunda Galatasaray’ın Uefa Şampiyonluğu ile aşılmış, yine Galatasaray ile 1987-1988 sezonunda, Fenerbahçe ile de 2012-2013 sezonunda egale edilebilmişti. Ve 1969 yılından bugüne kadar bu üç hadise dışında büyük bir başarımız yok kulüp bazlı…

Kaç yıl geçmiş? Koskoca 50 yıl! Tam yarım asır geçmiş ve biz hala tartışıyoruz. 1968 yılında 4-3-3 sistemini sahaya yayan ve Avrupa’daki birçok takımdan en az 15 yıl önce bu sistemle oynayan Göztepe… Sonrasında da boşa geçirilmiş koskoca yarım asır!

Günümüze geri dönelim;

Eskiden çocuklarını toprak sahalardan sille, tokat toplayan aileler, bugün kulüplerin önünde sıra olmuşlar. Aman evladımızı alın; eti de sizin kemiği de…

Giyecek pabuç, forma bulamayan, bırakın antrenman sahasını, müsabaka oynayacak yeri bile olmayan kulüpler, bugün neredeyse her türlü imkâna sahip… Hatta paraları o kadar çok ki, bıraktılar yerliyi… Aynı özellikteki yabancıya iki, üç kat ödeme yapıyorlar.

Teknik adamlarımızın sayıları da, nitelikleri de geçmişle kıyaslanamayacak kadar iyi durumda… Bu işin okullarının sayısı da, mezun sayıları da üstelik artmış durumda… Teknolojik nimetleri daha saymıyorum!

İyi de, sorun ne o zaman? Nedir eksik olan? Takımların içerisinden milli duyguyu alırsanız, ruhu da almış olursunuz. Avrupa kupalarında mücadele eden takımlarımızın ruhları yok artık! Ruhsuz mücadele ancak hafta içerisinde izlediğimiz kadar!

Dipnot; “Hayvanın gücü pençesidir, insanın ki ruhunda”. Cemil Meriç.