Röportaj/ Gökmen Küçüktaşdemir

Bugünlerde pek çok şeye daha dikkatli bakmaya başladık. Ellerimize, yüzümüze, başka insanlara ve çevremizde yaşananlara. Görüyorum ki korona virüs karşısında sağlığımız söz konusu olduğundan bilim, her şeyin önüne geçmiş durumda. Evde kalan milyonların ruh sağlığı için de kültür ve sanat her zamankinden çok daha önemli... Dijital dünyada müzeleri ve sergileri gezerken, kütüphaneleri dolaşırken, sanatçı söyleşilerini takip ederken yolum “Kültür Sanat Postası” Ajandakolik'e çıktı. Farklı haberler, güzel söyleşiler, nitelikli öneriler vardı bu web sitesinde ama beni en çok hikâyesi cezbetti. Çalıştığı gazetede işten çıkartılan Nilüfer Türkoğlu, kendi mecrası Ajandakolik’i kurarak bugün bağımsız gazetecilik yapan isimlere iyi bir örnek olarak karşımızda. O, aynı zamanda bunu sürdürülebilir kılmak için reklam çalışmaları yaparak geçimini kazanmaya çalışan bir girişimci olarak da yükü omuzlamış durumda. Ama bunun özellikle sanat alanında kolay olmadığını vurguluyor: “Sponsor bulmak çok zor. Hele ki tek başınıza olunca...”

Bu söyleşiyi yapma nedenime gelince... Türkiye'de kültür sanat alanında gazetecilik yapan muhabir ve editörler ne yazık ki yeterince fazla değil. Hatta 4.5 milyon nüfusa sahip İzmir'de bu alanda çalışan insanlar neredeyse yok. Ülkemizde sanatın yeterince gelişememesi, sesini duyuramaması ve kişilerle kurumlar arasındaki uçurumun artmasının başlıca nedenlerinden biri de bu. Umarım yeni dünya düzeninde kültür ve sanata emek verenlerin, yazıyla geçinenlerin kıymeti daha çok bilinir.



Bir İzmirli olarak İzmir'den İstanbul'a çok oldu mu gideli?

Hem de ne çok! İzmir’den İstanbul’a gelene kadar çok şehir değiştirdim. Ailem Devlet Tiyatroları’nda sanatçı. İşleri nedeniyle tayinleri çıktığı için dört büyük şehirde de yaşama fırsatı buldum. İzmir’de doğdum, Adana’da ve Ankara’da çocukluğumu, okul yıllarımı ve ilkgençliğimi yaşadım, İstanbul’da ise gazeteciliğe başladım. Anneannem hayattayken İzmir’e her yaz gider, ona önceden haber vermeden sürprizler yapardık. Kapıda bizi görünce attığı sevinç çığlıkları hâlâ kulağımda... Şimdi aralıklarla gidiyoruz İzmir’e.
 

Sanatçı ailenin tek kızı

Sen İstanbul’dasın madem, peki ailen İzmir’de mi görev yapıyor? Biraz onlardan bahseder misin?

Annem İstanbul’da kostüm tasarımcısı olarak çalışıyor, babam da Ankara’da oyunculuk yapıyor. İzmir’de tanışıp evlenmişler. İkisi de Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Tiyatro mezunu. Evlendikten dört yıl sonra da ben doğmuşum. Sonra babamın Adana’ya tayini çıkmış, annemin de Ankara’ya... Ben daha bebekmişim, İzmir’de kalmışım kısa bir süre, o süreçte anneannem bakmış bana. Ne zaman annem beni ziyarete gelse bavul tekmelermişim. Ayrılığın ne fena bir şey olduğunu ilk o zamanlar anlamışım demek ki!


Seninle ilgili biraz araştırma yapınca İspanyol Dili ve Edebiyatı mezunu olduğunu görüyoruz. Üniversitede İspanyolca okumak nereden geldi aklına?

Aslında ben ya İngilizce öğretmeni olacaktım ya da İngiliz Filolojisi okuyacaktım. Ancak İngilizce öğretmenliğinin puanı çok yüksekti ODTÜ’de, onu kazanamadım. İngilizcem zaten kolej mezunu olduğum için hali hazırda vardı, yeni bir dil daha öğreneyim istedim. İspanyolcanın dünyada en çok konuşulan ikinci dil olduğunu öğrenince bölümü okumaya karar verdim. Hem Cervantes’in “Don Kişot”unu da orijinal dilinden okumuş olacaktım, daha ne olsun!


10 Yaşında gazeteci yazar olmak İstedi


İspanyol Filolojisinden mezun oldun ama medyaya atıldın. Gazetecilik serüvenin nasıl başladı?

İspanyolcayla ilgili bir şey yapmayı düşünmedim açıkçası. Belki okulda kalabilir, öğretim görevlisi olabilirdim ama çocukluğumdan beri yazar olmak istiyordum. Hatta gazeteci olmak! 10 yaşında günlüğümde bunu açıkça dile getirmişim. Yıllar sonra okuyunca bu istikrarım beni şaşırttı! Üniversiteden mezun oluca kısa bir süre bir İspanyol giyim firmasında müdür yardımcısı olarak çalıştım ardından vınnn İstanbul! Yazarlığın, gazeteciliğin kalesiydi gözümde İstanbul. Ve bir haber sitesinde önce stajyer olarak sonra da kültür sanat editörü olarak göreve başladım. Çok mutlu olduğum günlerdi. Gece saat onlara kadar kalıp yeni çıkan albümlerin incelemelerini yazıyor, yabancı kaynaklardan haberler çeviriyor, kendimce kalemimi konuşturduğumu hissediyordum. Sonra dijitalden gazeteye ve dergilere geçtim.


Yazar olmak senin için ne ifade ediyor?

Bu soruya tam olarak nasıl cevap verilir bilmiyorum. Kendime yazardan çok gazeteci unvanını uygun görüyorum. Ama hayatını yazarak kazanan, kazanmaya çalışan biriyim. Yapmayı en iyi bildiğim şey yazmak. Bir yandan kültür sanat web sitesi Ajandakolik için çalışıp yazarken diğer bir yandan kitap incelemeleri yazıyorum. Ve bunları yaparken mutlu oluyorum, heyecanlanıyorum. Sanırım sorunun cevabına geliyorum yavaş yavaş... Yazmak diyelim, benim kendimi en iyi hissettiğim en verimli yol.


Doğru habercilik


Şimdiye kadar pek çok basın yayın organında çalıştın. Sence öğrendiğin en önemli şey neydi?
 

Öncelikle doğru habercilik! Bir haberi yorumsuz ve objektif olarak okuyucuya verebilmek, yandaş olmamak, bunlar birincil elbette. Türkçeyi en doğru biçimiyle kullanmak, imla hatası yapmamak da bir diğer önemli olan. Ama ne yazık ki günümüzde çok fazla gazetecinin hakim olmadığı konular bunlar. Yine de kültür sanat gazetecilerinin etik değerler ve yazım kurallarında çok daha hassas ve dikkatli olduğunu söyleyebilirim. En azından benim çevremdeki gazeteci arkadaşlarımın çoğu böyle.


Kültür sanat alanında bir gazeteci olarak çalışmak sana ne hissettiriyor?

Bunu bir his olarak tarif etmektense işimin güzelliğini anlatabilirim size. Kültürden ve sanattan konuşmak, yazıp çizmek, bu alanda bir şeyler üretmek bireyin önce kendisine sonra da çevresine çok şey katıyor muhakkak. Gazeteciliğin temelinde insanları bir şeyden haberdar etme emeli yatıyor. Bizim işimizde haberi önce verme reaksiyonu çok önemli. O yüzden “İlk haberi ben vermeliyim! İlk söyleşiyi ben yapmalıyım!” gibi hırslarla haber hazırlıyoruz. Bu güçlü hissin heyecan verici ve dinamik olduğunu düşünüyorum ama elbette kimseyi incitmeden, baltalamadan... Hiç kuşkusuz en güzeli ise hep sanattan konuşmak... Düşünsenize bugün sanat olmasaydı, karantina günleri nasıl çekilirdi ki!

Bir süredir herhangi bir medya kurumuna bağlı olmaksızın kendi kurduğun Ajandakolik web sitesiyle ayaktasın. Bağımsız gazetecilik yapıyorsun. Bize Ajandakolik’i anlatır mısın?

En sevdiğim soruya geldik! Gazeteden ayrıldıktan sonra zaten daha önce kendi bloglarını kurmuş biri olarak yeni baştan bir web sitesi oluşturmaya karar verdim. Bundan böyle kendi haberlerimi özgürce ve kendi bildiğim doğruda hazırlamak istiyordum çünkü. Medyanın sahte yüzünden çok usanmıştım ve kimseye bağlı çalışmamak için en azından bir süre direnecektim. Bir de bir yere gitme zorunluluğu olmadan, olmak istediğim yerde, belli saatlere mecbur bırakılmadan çalışmayı arzu ediyordum. Böylece Ajandakolik’i kurdum. “Kültür Sanat Postası Ajandakolik”, sanatın her dalına uzanan ve bu anlamda geniş yelpazede habercilik yapan bağımsız bir dijital haber portalı. Tek başına editörlüğünü üstlensem de kapım gerçekten yazmak isteyen herkese açık. ajandakolik.com, her gün yepyeni sanat haberleriyle ve her hafta sanatçılarla yaptığım söyleşilerle dopdolu bir içeriğe sahip. Instagram, Twitter ve Facebook üzerinden de her gün güncellenen hesapları var. Bir ara televizyon programını bile yapmıştım ama kısa süren bir macera oldu.
 

Para kazanmak zor

Girişimci genç bir kadın olarak yaptığın işin geleceğini nasıl görüyorsun? Genç arkadaşlarımıza ne tavsiye edersin?

Her ne kadar gazete ve dergilerin devamlılığını istesem de teknolojinin hızla ilerlediği bu çağda dijital hep önde olacak gibi görünüyor. Bu yüzden haberciliğin, web siteleri ya da e-dergi, e-gazete gibi formatlarla yoluna devam etmesi kaçınılmaz. Tavsiye vermek gibi değil ama herkesin gerçekten sevdiği işi yapmasını dilerim. Gazetecilik veya editörlük gibi meslekler, maddi kazanç sağlanabilecek işler değil maalesef. Hele ki Türkiye’de... Bu konuda gerçekçi olmak gerekiyor. O yüzden amaç para kazanmaksa bu meslekler zaten doğru bir tercih olamaz. Düşünsenize onlarca sayfa kitap okuyup inceleme yazısı yazıyorsunuz ya da editörlük yapıyorsunuz ancak karşılığında aldığınız ücretler öyle komik rakamlar... Moral bozucu ne yazık ki... Hep bir mücadele gerekiyor. Yine de umutlu olalım. Belki salgından sonra bu düzen değişir.


Peki senin sanatla ilişkin nasıl? Yazdığın bir kitap var mı ya da sanatın her hangi bir alanında üretimin oldu mu?

Çocukken bale yapmıştım ve hep hikâyeler, şiirler yazardım. Kompoziyon yarışmalarında hep birinci, ikinci olurdum. Yazdığım bir kitap yok, ama üzerine denemelerim var. Bir çocuk kitabı üstüne çalışıyorum. Bir hikâyem de yakında toplu bir hikâye kitabında yer alacak. Oyun yazarlığı atölyesine katılacaktım ancak salgın nedeniyle iptal oldu. Şimdilik daha çok, sanat alanında çalışan insanların haberlerini hazırlayıp onlarla söyleşiler yaparak sanata katkı sağlamaya ve üretmeye çalışıyorum. Zaten çocukluğumdan bu yana ailemin işi nedeniyle ve uzun bir süredir de işim gereği hep sanatın içindeyim.
 

Sanat şimdi daha ulaşılır

Bu arada "Hippi Kız" lakabı nereden geliyor?

Hippi Kız benim bir zamanlar blogumun adıydı. Ajandakolik’in öncesi yani... O zamanlar insanlar bloglar açıyordu, ben de hem gazeteciliği sürdürüyor hem de hippi kız isimli web sitemde yazılarımı yazıyordum. Yani yine kendi dijital mecramda kendi seçtiğim, derlediğim haberleri okuyucularla buluşturuyordum. Galiba kendi dijital mecrasında habercilik yapma konusunda gerçekten çok istikrarlıyım! Şimdi Hippi Kız, instagam’da kendi hesap ismim. Ajandakolik’in hesabı ise yine kendi adıyla ajandakolik. Takip etmenizi isterim.
Son olarak korona günlerinde işini yapıyor olmak nasıl, onu soracağım...

Yaklaşık bir buçuk yıldır evden çalışıyorum. Bu yüzden eve kapanmak benim için ne sıkıcı ne de zor oldu. Sürekli evde olmak, işime daha fazla odaklanmamı sağladı. Sanırım bu şekilde kendimi dış dünyadan ve olumsuz düşüncelerden soyutluyorum bir bakıma. Şimdi her şey dijitalde. Sanat da öyle... Online sergiler, online tiyatro gösterileri, sosyal medya hesaplarında canlı konserler, online belgeseller... Yaptığım haberler hep bu yönde... Sanatın bu dönemde daha ulaşılır ve doğanın iyileşiyor olması, en büyük avuntum. Umarım olabilecek en hafif haliyle atlarız bugünleri ve gelecek güzel günler hepimizi iyileştirir.