Röportaj / Sinan KESKİN

 

Özbek ressam Nodira Güçsav ile birlikte açtığı şiirli resimler sergileriyle bir dönem adından sıkça söz ettiren, 'Şahmaran'ın şairi Hülya Altay Atılgan'ın yeni kitabı AynMa, Kaos Çocuk Parkı yayınlarından çıktı. AynMa, kolayca okunabilen şiirlerin kolayca yazılmadığını her sayfada, her dizede hatta her kelimede okuruna hissettiren, yıkıcı zekanın kol gezdiği bir ustalık kitabı.

Babasının mesleği nedeniyle çocukluğu Diyarbakır ve Akhisar’da, gençlik yılları ise Konya’da geçen, eşi Ömer Seyfettin Atılgan ile birlikte siyasi mücadelelerde ön saflarda yer alan Hülya Altay Atılgan ile yazarlık serüvenini, şiiri ve siyaseti konuştuk.

Hülya hanım, kitaba geçmeden önce sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1961 yılında Ankara doğdum. Babamın mesleği dolayısıyla farklı şehirlerde yaşadım. Ankara'dan Diyarbakır'a taşındık. İlkokul 2'ye kadar Diyarbakır'daydım. Sonra Akhisar'a geldik. Hayatımın büyük bir kısmı Ege'de geçti diyebilirm. Yaz tatillerinde İzmir'e, kış tatillerinde Ankara'ya gidip geliyorduk. O çeşitlilik benim kişiliğimin oluşmasında etkili oldu. İlkokulu Akhisar'da bitirdim. Çok iyi bir öğretmenden iyi bir eğitim aldım. Ortaokulu yine Akhisar'da okudum. Ortaokul Türkçe öğretmenimin hayatımda çok etkisi oldu. Onun sayesinde Aziz Nesin'le, Nazım Hikmet'le tanıştım. Türkçe öğretmenim çok değerli ve nitelikli bir insandı. Okumaya meraklıydım ama bu kitapları edinmemde, güncel kitapları takip etmemde onun katkısı çoktur. Düzensiz bir öğrenciydim. Disiplinli olamıyordum. Dersten geçebilecek notu alıp gerisiyle ilgilenmiyordum. Vaktimin çoğu okumakla geçerdi.

Sonra hayatınızın akışını değiştiren Konya günleri başlıyor. Bunu biraz açar mısınız?

Babamın tayini Konya'ya çıktığında ben gitmek istemedim. Konya ile ilgili önyargılarım vardı. İstemeye istemeye de olsa gittim. Benim karşı çıkmama rağmen babam kaydımı Konya Kız Lisesi'ne yaptırdı. Ben normal lisede okumak istiyordum. Erkek arkadaşlarım da olsun istiyordum. Ama kabul ettiremedim. Ömer, evimizin altındaki firmada çalışıyordu, aynı zamanda Halkın Kurtuluşu dergisinin dağıtımını yapıyordu. Bana, dergiyi okulda satar mısın diye sormuştu. O vesileyle samimiyetimiz ilerledi. Dergiyi inceleyim dedim. Tamam satarım dedim. Önce 3-4 tane sonra, 5-10 derken dergi okulda yayıldı. Abonelerim oluştu. Okula girer girmez hepsini dağıtıyordum. Sonra bizim sohbetimiz ve arkadaşlığımız da ilerledi. O dönemde eşim bir fabrikada işe girdi. Oraya sendikayı sokmak istiyorlardı. Bana 'kadınları örgütlemek için fabrikada çalışır mısın?' dedi. Derslerim iyiydi ama beklemede kalıp fabrikada çalışabilmek için okulu boşladım. Fabrika müdürü babamın arkadaşıydı ona yalvardım beni işe alsın diye. Zorla ikna edip fabrikada işe başladım. İşçileri örgütledik ve fabrikaya sendikayı soktuk. Bu arada Ömer'le arkadaşlığımızın şekli de değişti. Hergün siyaset konuşurken özel konuşmalar başladı. Evlenme teklif etti. Bunun mümkün olmadığını, onun askere gitmediğini, benim okulu bitirmem gerektiğini söyledim. Beni ikna etti bir biçimde. Biz kaçtık ve evlendik. Ondan sonra eğitim hayatına nokta koydum. Ondan sonra büyük bir hayat mücadelesi içine girdik. Konya'dan İstanbul'a geçtik. 12 Eylül öncesi, kritik bir dönem. Ömer aranıyordu. İş yok, para yok. Ömer'in amcasınn matbaası vardı, orada çalışıyordu. 1 Mayıs mahallesinde ev kiraladık. 1.5 yıl orada oturduk. Ben Kadıköy'de bir mağazada tezgahtarlık yapıyordum. Aldığım para kira, yol, sigara masrafına ancak yetiyordu. Ayın sonuna doğru da bitiyordu.

İzmir'e ne zaman ve neden geldiniz? Neler yapıyorsunuz?

12 Eylül öncesinde İstanbul'da yaşam koşulları ağırlaşmıştı. Çalışıyordum ama ailem İzmir'e gelmemizi istiyordu. İstanbul'da 1 Mayıs Mahallesinde Şinasi Öktem'in ailesine ait bir apartmanda oturuyorduk. Ev sahiplerimizin bende çok derin izleri vardır. Biz kaçaktık, aranıyorduk. Ev sahibimizin oğlu Şinasi Öktem ile eşi de aranıyordu. Bize çok destek oldular. Ama ekonomik koşullar ve ailemin isteği üzerine İzmir'e taşındık. Biz taşındıktan kısa bir süre sonra 12 Eylül darbesi oldu.

Yazmaya ne zaman başladınız?

İzmir'e geldikten sonra tekrar bir hayat mücadelesine girdik. Eşim sendikal mücadeleye başladı. Şube başkanlığı yaptı. O dönem ben de sosyal ve siyasi faaliyetlere katılıyordum. 6 yıl amatör olarak müzik ile ilgilendim. Sonra bir durgunluk dönemi başladı ve içe döndüm. Parapsikoloji gibi konularla ilgilendim. 5 yıl inziva gibiydi. Aklımı ve kişiliğimi beslediğim bir süreçti. Çok sevdiğim bir arkadaşımın kızının teşvikiyle yazmaya başladım. Yazdıklarımı okuyup beni yönlendirdi. Beni 4 yıl eğitti diyebilirim. 4 yılın sonunda yazdığım yüzlerce şiir arasından 2 tane seçip Varlık ve Sözcükler dergisine gönderdim. Sözcükler dergisinde 2'si de yayınlandı. Arkasından dergiler gelmeye başladı. Kıyı, Ihlamur, Berfin Bahar vs. İlk kitabım Zahiri 2010'da çıktı. İkinci kitabım Tanrının Gözbebekleri Özbekistan'da Türkçe-Özbekçe olarak yayınlandı. Sonra Ayn ve ardından Ma çıktı. Bu yıl da Kaos Çocuk Parkı yaynlarından AynMa yayınlandı.

Şahmaran'ın sizin için anlamı nedir?

Dünyanın, içinde hem sırrı hem bilgiyi barındıran en önemli efsanelerinden biridir Şahmaran. Dünyanın en güzel sevda hikayesidir. Aşk demiyorum, sevda. Sevdiği için canını feda eden Şahmaran, ölürken ona dünyanın sırrını veriyor. Bana göre evrenin sırrı, kadının gücü o hikayenin içinde saklı.

Edebiyat dünyasında beklediğinizi bulabildiniz mi?

Ben birşey beklemiyorum. O nedenle bunu hiç düşünmedim. Ben yazmakla ilgileniyorum.

AynMa'da ne anlatmak istiyorsunuz?

Gördüğüm, yaşadığım, duyduğum her şey var bu kitapta. Beslendiğim her şeyin birikimi. Aşk'ın, vefanın, vefasızlığın, ihanetin, isyanın, günahın, sevabın, inancın, inançsızlığın birikimi.