Haber alma özgürlüğümüz ile başlayalım bugüne… Birileri araştırır, öğrenir ve yazar. Birileri de bu yazılanları okur, öğrenir ve kıyaslar. Bu yazdığım, basılı yayınlar için… Bir de, geçmişte radyolardan, bugün ise ağırlıklı olarak televizyon kanallarından aldığımız haberler var; elbet ki, doğru haberi bulmaya çalıştığımız… Gelecekteki haber alma özgürlüğümüzün yol bulacağı mecra ise kesinlikle internet… Bahsini ettiğim haber alma yollarının tamamında, özgürce habere ulaşmanın ya da özgürce haber yapabilmenin var olmasını sonsuza dek dileyerek, haber alma kanallarımızdan olan radyodan dem vurmak istiyorum; içerisine binlerce insanın sesini sığdırabilen ve yıllar önce lambalı modelleri ile dünyada çığır açan radyolardan…

Radyo denince aklımıza elbet ki, onlarca hatıra ya da yüzlerce anı gelir; benim ise ilk aklıma, yönetmenliğini Yılmaz Erdoğan ile Ömer Faruk Sorak’ın paylaştıkları, başrollerinde de Yılmaz Erdoğan, Demet Akbağ ve Altan Erkekli’nin olduğu Vizontele filmi gelir. Filmde, Yılmaz Erdoğan’ın can verdiği karakter olan deli Emin’in, rahmetli annesinin en sevdiği türküyü, mezarında da dinletebilmek için, radyo elinde, mezara kadar ve türkü bitmeden, yetişebilmesi gayretini anlatan sahneler, bizleri hem güldürür, hem de düşündürür.

Evet, bugün 13 Şubat Dünya Radyo günü;

13 Şubat günü Unesco (Birleşmiş Milletler, Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu) tarafından 2011 yılında Dünya Radyo günü olarak ilan edilmiş ve her yıl farklı bir temayla kutlanmış. Bu yılın teması; “Yeni Dünya, Yeni Radyo” olarak belirlenmiş… 13 Şubat’ın tarihinin belirlenmesi kararı ise, Birleşmiş Milletler radyosunun kuruluş günü olması nedeniyle alınmış. Sebep olarak da, radyonun haber almadaki etkinliğinin ve öneminin vurgulanması ile dünya üzerinde yayında olan radyoların birbirleriyle etkileşimlerinin artırılmak istenmesi gösterilmiş. Bu arada dünyadaki radyo istasyonu sayısı kırk binin üzerinde… Dünyadaki ilk radyo yayını 1906, ülkemizdeki ilk radyo yayını ise 1927 yılında yapılmış.

Peki, ilk futbol müsabakasının radyodan anlatılması ve binlerce dinleyiciye ulaştırılması ne zamana denk düşer?

Takvimler 22 Ocak 1927’yi gösterdiğinde, İngiltere’de, Arsenal ve Sheffield United takımları arasındaki futbol müsabakasını, spiker Teddy Wakelam radyodan anlatarak, dünyadaki, radyodan ilk yayınlanan futbol maçının da spikeri olmuş.

Ülkemizdeki, radyodan ilk kez anlatılan futbol müsabakasının tarihi de 20 Temmuz 1934’dür ve maç İstanbul’da oynanmıştır. Fenerbahçe ile Wolfsberger AC arasında oynanan maçı, radyoları başındakilere aktaran kişi ise Eşref Şefik’ten başkası değildir.

Elbet ki, isimlerini anmadan geçemeyeceğimiz ve radyoda maç anlatma hususunda ustalaşmış değerlerimiz vardır ki; Halit Kıvanç bunların başında gelir. Hatta anlatılarında, avukatlık mesleğini bırakma sebebi olarak da; “mahkeme salonlarında dahi insanı konuşturmayan bir meslektense ben konuşmayı seçtim” der usta spiker.

Orhan Ayhan, Tansu Polatkan, Ümit Aktan, Ali Kocatepe, Ercan Taner ve İlker Yasin radyoda maç anlatan ve aklıma ilk gelen isimler…

Radyoda bir dönem maç anlatanlardan olan Ali Kocatepe’nin bir yazısından kısa bir alıntıyla yazımı noktalayayım;

“60'larda maç yayınlarında Pertev Tunaseli, Necati Karakaya ve Orhan Aydın da görev almaya başlamışlardı. Pertev Tunaseli, maçları müthiş bir heyecanla anlatır, bağırır çağırırdı. Bu nedenle bana enteresan gelirdi. Kendisini kaybeder, önündeki masayı yumruklar, başını kulübenin camlarına vururmuş. Spikerliğinin son bulma nedenini gazetelerden öğrenmiştim: ‘Bir milli maçta Can Bartu gol kaçırınca Pertev Tunaseli radyodan 'Eşşek Can! Ulan o kaçar mı hıyaaar Caan!' diye bağırdığı için spikerlik yaşamı sona erdirilmiş’. Bir de ‘Vay anasını sayın seyirciler’ sözünü hangi spikerin söylediği uzun zaman konuşulmuştu. Benim tahminim Aydın Köker veya Ümit Aktan...”

Dipnot; “Televizyon herkese bir görüntü verir, ancak radyo bir milyon beyinde bir milyon farklı görüntü oluşturur.” Peggy Noonan.