Geçen hafta, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), işgücü işsizlik oranlarını açıkladı: Ulusal ölçekte, 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı, geçen yılın aynı ayına göre 980 bin kişi artarak 4 milyon 650 bin kişiye çıkarak oransal anlamda 2.9 puan yükseldi ve yüzde 14.3 değerine ulaştı.

Esasında, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nın derlediği verilere göre, bu yılın 3'üncü döneminde toplam kamu istihdamı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7.4 arttı ve 4 milyon 612 bin kişi oldu. Buna rağmen,toplumda bir milyona yakın yeni işsiz profili sözkonusu. Genç işsiz oranının yüzde 25’leri geçmesi ise bir başka vahim tablo.

Önümüzde, giderek derinleşen bir makro sorun olarak işsizlik durmakta. Sosyal devlet argümanları çerçevesinde, bu büyük ve hatta toplumsal başka sorunların üreticisi konumundaki işsizliğin giderilmesine yönelik politikaların bulunması aciliyet halindedir.

Bireysel anlamda işsiz kalanlarda yaşanılan kaygı ve dışlanma, kişinin yaşamla ve çevresi ile sağlıklı ilişki kuramamasına, çöküntü, değersizlik duygularının sarmalında derin bunalımlara sürüklenmesine yol açmaktadır. Kaygı, umutsuzluk, stres ve depresyon, işsizlerde beklenilen psikolojik gelişmelerdir. Bu duygu durum bozukluklarının kronikleşmesi birey ruh sağlığını bozarak kişileri intihara kadar sürükleyebilmektedir.

Son zamanlarda, aileye yönelik tümden yok oluş şekli halindeki aile intiharları ile yeni karşılaşmaktayız. Peşi sıra devam eden ve siyanür (hidrosiyanik asit ve bu asitten türeyebilen metal tuzları) kimyasalının kullanıldığı İstanbul Fatih ve Bakırköy ilçeleri ile Antalya’daki aile intiharlarını toplum olarak derin bir acı içinde takip etmekteyiz.

Medyaya yansıdığı kadarı ile üç aile intiharı da ekonomik temelli görünmekte. Bir ülkede yaşanan ekonomik krizler, bir kısır döngü gibi üretimi o da işgücü istihdamını etkileyerek işsizlik oranları artırır. İşsizlik de ekonomik olduğu kadar sosyopsikolojik bir parametre olarak elbette intihar nedeni de olabilir.

İntiharların, genel olarak bazı gruplarda daha fazla görülebildiğini biliyoruz: Örneğin, kendisinde veya ailesinde daha önce ruhsal sorunlar yaşanmışsa, kronik alkol ve uyuşturucu kullanıcısı ise, tedavisi imkansız hastalığı varsa ya da kimsesiz, yaşlı, bakıma muhtaç ise vs.

Günümüzde psikiatri bilimi intiharlara bir çok açıklama getirmiştir. Bunlardaki gerçeklik elbette inkar edilemez; ancak bu kişilik yapılarının oluşmasında da kişinin ailesinin, çevresinin ve içinde yaşadığı toplumun önemli etkileri vardır ve bunları dikkate almadan intiharın nedenlerini açıklamak eksik kalacaktır.

İşsizliğin, intihar dahil toplumsal maliyetlerinin giderek arttığı ülkemizde, gerek yapısal ekonomik reformlar ile işgücü planlamasının optimum düzeyde yapılması, gerekse yeni kamusal organizasyon imkanlarını yaratmak konusu çok önemlidir.

Sadece kamu imkanları değil, üniversite ve dernekler ölçeğinde de işsiz yurttaşlarımıza yeni iş yeteneklerini kazanacakları kursların finansiasyonundan sosyal faaliyet ve hobilere kadar bir çok projelerin kurgulanması yapılabileceği gibi, onları cesaretlendirici ve oluşan psikolojik problemleri için ücretsiz profesyonel yardım alacakları gönüllü çalışmalar, bu kapsamda oluşturulabilir.