Geçtiğimiz hafta Ahlatlıbel'de bir araya gelen 6 partinin lideri, AKP İktidarının yolcu edilmesinden sonra başkanlık sisteminin sonra erdirilmesi ve güçlendirilmiş demokratik sisteme geçilmesi konusunda iradelerini açıkladı.
İyi, güzel fakat yeterli mi? Türkiye'deki başkanlık sistemi zaten dünyada eşine rastlanmayan 'Türk tipi Başkanlık' sistemi. Siyasi Partiler Yasası değişmediği sürece getirilecek sistem gerçek bir demokrasi ortaya koyabilecek mi?
Siyasi Partiler Yasası 1983 yılında dönemin askeri cuntası tarafından hazırlanarak yürürlüğe konan bir yasa. Yasanın en önemli özelliği siyasi partilerde aşağıdan yukarıya doğru bir denetim mekanizmasına izin vermemesi...
Bu yasanın yürürlüğe girmesinden sonra parti liderlerinin sınırsız sayılabilecek bir güce sahip olduklarını söylemek mümkün.
Parti liderlerinin adeta partinin tüm organlarını belirleme yetkisini alması sonucu, tabanın denetim rolünün bu kişilere verildiğini, liderlerin parti tarafından hesap sorulamaz bir konuma getirildiğini her siyasi olayda açık açık görmekteyiz.
Demokratik sistemle yönetilen ülkelerde siyasi partiler toplumun en önemli kurumlarıdır. Bu ülkelerde siyasilerin şaibeli işlere karışmaları durumunda, öncelikle parti tabanı tarafından istifaları sağlanır. Tabanın baskısıyla varsa milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık gibi görevlerden el çektirilmeleri öngörülür.
Bizde böyle mi? Bir siyasetçi herhangibir şaibeye karıştığında siyasete devam edip etmemesi tamamen parti liderinin iradesine bağlı değil mi? Parti lideri bu kişinin siyasete devam etmesini istemesi halinde tabanın istifa talepleri dikkate alınıyor mu?
Peki ya siyasete atılırken? Siyasete girecek kişilerde halkın saygısını kazanma, dürüstlük,liyakat sahibi temiz bir geçmişe sahip olma ve vizyon sahibi olma kriterleri yeterince uygulanıyor mu? Yoksa lidere sonsuz bir sadakatla bağlılık , biat etme kriterleri mi ön plana mı çıkrarılıyor?
Siyasi Partiler Yasası ve partilerin yürüttükleri ideolojik siyaset, parti liderlerinin saltanatlarını sürdüren en önemli faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Yasanın verdiği sınırsız yetkilerle lider kalmayı garanti eden parti başkanları, kemikleşmiş seçmen kitlesiyle de belirli bir oy oranını güvence altına alıyor. Liderler böylece ülke sorunlarına çözüm üretmek yerine zamanlarının büyük bir bölümünü ideolojik polemiklere ve çatışmalara ayırıyor.
Atatürk'ün 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' sözü günümüzde geçerli en iyi yönetim biçimi olan demokrasiyi ifade etmekte. Bu sözün bugün tam olarak yaşama geçirildiğini söyleyebilir miyiz? Hakimiyetin her dönemde liderlerin elinde kaldığını söylersek haksızlık mı yapmış oluruz?
Halkın istek ve ihtiyaçlarının iktidardaki parti liderinin inisiyatifine göre karşılandığını, hak ve özgürlüklerin liderlerin izin verdiği ölçüde halka tanındığıni söylemek yanlış mı olur?
Kısacası ülkede demokratik sistem kurulması yolunun parti içi demokrasilerle sağlanabileceğini artık görmemiz gerekiyor.
Okurum Metin Güleç'in bir çalışmasından özetleyerek aktarmaya çalıştığım ve büyük bir bölümüne katıldığım bu tespitler umarım önümüzdeki dönemlerde liderler toplantısında bir gündem oluşturur.