Bir takım olgular tarih boyunca yıkılmamışlar, var olma mücadelesinin sembolü olmuşlardır. Özgürlük, adalet, demokrasi bu olguların başında gelir. Bulundukları coğrafyada egemen olmak isteyen kişi ve kurumlar, kendi görüşlerini egemen kılmak için, bu kavramların "sözü ve özünü" hep yok saymışlardır. Çin hanedanlarından, Hun'lara, Spartaküs'ten Gazneli Mahmut'a, 1789 Fransa burjuva devriminden 1850'lerde sanayileşmenin oluşturduğu işçi sınıfı kavramına, kolonilerdeki yeraltı-üstü kaynaklarını ele geçirmek için çıkartılan Dünya Savaşları'nda, siyah-beyaz-sarı ırk ayrımına karşı yürütülen tüm kavgaların temelinde dikta heveslilerinin bu olguları ortadan kaldırma yöntemlerine karşı gösterilen başkaldırı, isyan yatmaktadır. Geçmişte olduğu gibi bugünün dünyasında da bu tür yönetim anlayışları yıkılmaya mahkumdur. Bu kavramları benimsemeyen, uygulamayan kişi ve kurumların, başkalarından "özgürlük" istemlerinde bulunması gerçek politikaların üzerine oturmamaktır. Hele, bir savaşın harıl harıl temellerinin atılmaya çalışıldığı bölgemizde bu olgular daha da önem kazanmaktadır. Son gelişmelere bu yönüyle bakmakta yarar vardır.