Teknoloji her ilerlediğinde insan kas sistemindeki bir tendon daha geriledi. Yük taşımak yerine asansörü, yürümek yerine otomobilleri icat ettik. Sonra kas sistemindeki gerilemenin insana zarar verdiğini anlayınca da aynı teknoloji ile koşu bantlarını, spor salonlarını hatta protein tozlarını icat ettik. Ama hak vereceksiniz ki birçoğumuz bizi tembelleştiren icatları, harekete geçiren icatlardan çok daha seviyoruz. Atalarımıza göre oldukça hımbılız.

Teknoloji bütün kaslarımızı tembelleştirdikten sonra beyin kasımızı da es geçmedi tabi. TV’ler, internet, Facebook, Youtube derken Netflix ile ölümcül darbeyi vurdu. Birkaç yıl önceye kadar tv izlerken bari uzaktan kumanda ile kanal geçebiliyorduk. Ama şimdi o da bitti. Eğer bir Netflix abonesi iseniz bilirsiniz. Diğer bölüme bile kendi otomatik geçiyor. Dizi bitince de sonra ne izleyeceğinizi algoritma öneriyor. Öneri dediysem öneri değil tabi. O öneriye uymama şansınız yok. İzlemediniz mi, o zaman sürekli öneriyor, bıkıp en sonunda o şey kötüde olsa en azından bakıyorsunuz.

Sıradan bir vatandaşsanız biraz kültür zehirlenmesi ile yırtıyorsunuz. Ama bir gazetede köşe yazarı iseniz bu size yetmiyor, okurlarınızı da zehirliyorsunuz. Her gün bir köşe yazarının Netflix’te izlediği dizi hakkında müthiş felsefi bir tartışmasını okuyoruz. Hele ki o yazar Netflix’e yeni üye olmuşsa değmeyin artık okurunun keyfine. O yazarın okurları ayda en az 7-8 yazı da Netflix senaryosu eleştirisi okuyacaklar. O kadar da değil diyorsanız, açın birkaç gazeteyi veya web sitesini görün. Haftada en az bir yazar, mutlaka bir yazısını Netflix’e dayandırmıştır. Buyrun işte, bu haftaki kontenjanı da benim yazım doldurdu.

Günlük köşe yazısı yazmak zaten çok zor. Bir de bunu ülkemizde yapmak ip üstünde cambazlık yapmak demek. O yüzden Netflix’ten konu aşıran köşe yazarlarına bazı bazı hak veriyorum. Artık ülkemizde bir yazarımızın tatlı bir serzenişi dahi çoğu zaman bir yerin, bir kişinin zülfiyaresine dokunuveriyor. Sonra en iyi ihtimal ile gelsin maddi tazminat davaları.

Ama daha önce Youtube algoritmaları içinde yazmıştım. Netflix’te de algoritmalar izlenme oranlarını yükseltme üzerine kuruludur. Bu tür kanalların yöneticileri de basit bir kuralı keşfetmiş durumdalar. Bir dizi ne kadar tartışma yaratacak şekilde kurgulanırsa o kadar izlenir. En tartışmalı konuların bu tür özgür çevrimiçi kanallarda karşımıza çok daha fazla çıkması da bu yüzdendir. Elbette her tartışmada olduğu gibi olumlu veya olumsuz yorum yapan herkes aslında tartışma objesine destek olmuş olur. Yani çok ironiktir ki böyle dizi mi olur diyen köşe yazarları o beğenmedikleri diziye en çok destek olan kişidir.

Şimdi durup, çevrimiçi kanalların algoritmalarının bu kısır döngü yaratan, vakit kaybına ve dünyayı daha kötüleştiren, insanları ayrıştıran yapısına da değinilebilir. Ancak ben daha da fazla insanı tek tipleştiren yapısından rahatsızım. Hele ki farklı sosyal ve entelektüel gündemler belirlemesini beklediğimiz köşe yazarlarının artan oranlarda sürekli dünkü izledikleri dizileri köşelerine taşıması gerçekten çok sıkıcı. Hadi yılda bir iki yazdın. Ama sürekli halde konu sıkıntısını dizilerden karşılamakta neyin nesidir?

Ayrıca o bir dizi. Senaryo. Hayal ürünü. O hayal ürününü yorumlaması gerekenlerde aslında işi sinema, tv eleştirmek olan kişiler olmalı. İkincisi zaten değindiğim gibi, o dizilerin filmlerin amacı bu. Tartışma çıkarmak. Yangına körükle gitmek mi gerekir? Üçüncüsü ve daha da kötüsü ise Netflix yazarlarımızda ciddi bir düşünce tembelliği oluşturuyor. Bu iyi değil. Benim sevdiğim bir yazarın yazısından beklediğim gerçek sorunlar hakkında gerçek düşünceler ve öneriler oluşturmasıdır.

Yanlış anlamayın Netflix’te her şey yanlıştır demiyorum. Bu çevrimiçi teknolojiden yararlanılacaksa iyi yanlarını almalıyız diyorum. Netflix’te daha az popüler ama çok daha yararlı belgeseller, diziler ve filmler de var. İlla ki bu tür kanallardan yazı köşelerine bir şeyler taşınacaksa amacı bariz tartışma yaratmak olan Netflix zorlaması senaryolar veya sabun köpüğü işler değil ufku açan bu tür yapımlar olmalı.

Daha da iyisi aynı kas tembelliğine çare olarak koşu bantlarını icat edenler gibi entelektüellerimizin ve yazarlarımızın da düşünce tembelliğine sebep olan tüm zorluklara ve bu “Net” teknolojilerine karşı farklı yollar keşfetmesi olacaktır.