Kendi beyinlerini değil, biat ettiklerinin beyinlerini kullananlar var.
Bu yüzden kin ve nefret duyguları yüksek.
Cumhuriyet'ten intikam almak istiyorlar mesela.
Mustafa Kemal Atatürk'ten nefret ederek büyümüşler.
Ne kadar çok vardı bu tiplerden tarih boyunca.
Öyle diyor “üst akla” kiraladıkları beyinleri.
***
İşte bunlardan biri...
Hazreti Ali’nin şehri Küfe’den bir Arap, devesiyle Şam’a gelmiş.
Şam’da dolaşırken de biri yanaşıp deveyi sahiplenmiş:
“Ver o dişi deveyi bana” diye bağırmaya başlamış.
Küfeli Arap, “Bu deve benimdir, üstelik erkektir” diye kendini savunmaya çalışsa da anlaşamamışlar.
Yaşadıkları sorun Muaviye’ye kadar yansımış.
Muaviye, tarafları dinlemiş, sonra da kararını açıklamış:
“Bu dişi deve Şamlınındır...”
Sonra halka dönmüş: “Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?” diye sormuş.
Halk hep birlikte bağırmış: “Şamlınındır...”
Muaviye Arap'a dönüp demiş ki:
“Küfeli, dinle. Biliyorum, bu deve senindir ve erkektir. Dönünce Ali’ye de ki, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayıramayan, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var. Ayağını denk alsın...”
***
Bir de akıl dolu örneklerimiz var.
Örneğin:
Temel Almanya'ya işçi olarak çalışmaya gitmeye karar verir.
Uçaktaki koltuğunun hemen yanında dünya tükürük şampiyonu oturmaktadır.
Adam bir tükürür ve tükürük Temel'in kulağının yanından mermi gibi geçer.
Adam, “Ben 96 olimpiyatları dünya tükürük şampiyonu Almanya'dan Hans” der.
Temel tabii şaşırır.
Bir müddet sonra adam bir daha tükürür ve tükürük Temelin kafasını sıyırarak gider.
Adam yine, “Ben 2000 dünya tükürük şampiyonu Almanya'dan Hans” der.
Temel artık dayanamaz ve Hans'ın suratının ortasına tükürür.
Hans'a dönen Temel, “Kusura bakma, daha acemiyim” der.
***
Siyasal bölünmüşlük sadece bizde yok.
Dünyanın her yerinde birbirinden farklı düşünen insanlar var.
Bizdeki fark, farklı düşünene saygı göstermemek, sabırlı olmamak sanırım.
İşte böylesine zamanların birinde, siyasal gerginliğin dışında iki toplumun insanlarının arasındaki sosyo-kültürel farklılığın da büyük boyutlara ulaştığı bir dönemde, Türk gurbetçisinin evinde geçer hikayemiz.
Küçük oğlan, akşam üstü okuldan gelmiş, kapıdan girer girmez; “Anne” diye seslenmiş. “Ben Alman oldum...”
Annesi: “O nasıl söz? Sakın bir daha tekrarlama...” diye azarlamış.
Küçük oğlan ısrar etmiş:
“Anne ben Alman oldum. Bugün sınıfta karar verdik. Ben Almanım artık...”
Annesi “Sus bakayım” diye üst perdeden bağırırken, babası da küçük oğlanın söylediklerini içeriden duyup koşup gelmiş.
Bir tokat, bir tokat daha...
Çocuk bir yandan yediği dayaktan korunmaya çalışırken, bir yandan da konuşmasını sürdürüyormuş:
“Şu dünyanın işine bakın. Alman oldum. Yarım saat sonra Türklerle başım derde girdi...”
***
Kıssadan hisse:
İyi hafta sonları...