Değerli okurlar, her gün artan fiyatlar, hem de öylesine artış ki, bir yüz, bire ikiyüz gibi artışlar esnafı kesmiyor. Şimdilerde normal şartlarda bire üçyüzler, bire dörtyüzler, biraz daha lüksüne kaçtın mı Allah ne verdiyse. Ucu bucağı olmayan mantıksız fiyatlar.

Gelin önce meramımızın daha iyi anlaşılabilmesi adına “kantarın topuzunu  kaçırmak” deyiminin anlamına ve nereden geldiğine bir bakalım. 

Efendim, eski ölçüm aletlerinden kantarlarda topuz bulunurmuş.  Kantarın yük konan kısmına veya çengeline ağırlığı ölçülmek istenen yük konulur veya asılır kantarcı da bunu belirlemek için kantarı ileri geri oynatarak dengeyi sağlayıp yükün ne kadar çektiğini belirlermiş. Kantarın topuzu, ağırlık ölçerken dengeyi sağlamak için kullanılan ve ayarlanabilen bir parçaymış ve bu topuzun doğru ayarlanmaması, tartıda yanlışlık yapılmasına yol açarmış. Yani şayet topuz elden kaçarsa  bu durumda bir kiloluk yük on kilo, yüz kilo gibi görünebiliyormuş. Yani aldatıcı bir durum. Eskiler bu nedenle bir durumda iş çığırından çıktığında kontrolsüz ve aşırı davranışlar söz konusu olduğunda “ Kantarın Topuzu Kaçtı “ derlermiş.

İşte tam bu nedenle bugünkü fiyatlara baktığımda bu deyimi kullanmanın tam da zamanı olduğuna karar verdim.

Öncelikle Cafe’ler, restoranlar ve benzeri yerleri fiyatlar nedeni ile boykot edelim çağrısını yapan İris Cibre, ünlü isimler  ve STK’ların tamamen yanında olduğumu belirtmek isterim. Küçücük küçücük meze tabaklarında “ tattım var yuttum yok “ ölçeğinde mezeler 150 TL’den başlıyor üst sınır ise tutturabildiğine. Bir şişe içki bakkal fiyatının üç misli. Kardeşim sen buna hangi katma değeri ilave ettin de bire üç fiyatlıyorsun. Hadi  içki içmedin bir yerde oturup çay içtin  en ucuzu 40 TL. 80’e, 100’e de var. Kahve 80 TL’den başlıyor 150TL’ye hatta daha ötesine kadar gidiyor. Maliyeti ne bunun. Geçen gün yarım ekmek arası kokoreç istedim 250 TL dedi. Yuh deyip çıktım dükkandan. 
Porsiyonlar küçük, fiyatlar büyük, kalite tartışmalı. Belediye her yerin başına bir zabıta dikemez. Tüketiciler olarak biz buna karşı çıkmazsak bu gidişatın sonu yok. 

İş sadece kafe ve restoranlarda da bitmiyor. Lüks giyimden geçtim. Bir fanila 500 lira. Normal bildiğin düz beyaz gömlek 750 liradan başlıyor 1500’e kadar gidiyor. Pantolonlar ha keza. Bir şort sordum normal, sıradan bir şort. 1500TL. Haa bunlar markasız sıradan olanlar. Markaya geçtin mi ucu bucağı yok. Bir  markalı  mayo sordum satıcı 15.000 TL dedi. Anlamadım, 1500 mü diye bir daha sorduğumda aynı fiyatı tekrarladı. Bunları da boykot etmek gerek. 
Ya Konut fiyatları. Bugün istanbulda ortalama bir daire fiyatına  ABD’de Miami’de villa almak, İzmir’de iç içe sıkıştırılmış, birinin önü diğerinin tuvalet penceresine bakan, balkonda öksürsen öteki eve mikrop giden  bir villa fiyatına Kanada’da, ABD ‘de Arizona’da  birkaç dönüm arazi içinde 5-6 odalı, havuzlu muhteşem bir  villa, İstanbul’da bir villa fiyatına isviçre’de  göl kıyısında, İngiltere’de olağanüstü güzellikte bir kasabada dönümlerce toprağa sahip malikane satın almak mümkün. Hem de bunları neredeyse sıfır faizli 20 yıl ödemeli mortgage kredisi ile alabiliyorsunuz. 

İşte buna da devletin bir dur demesi gerek. Zira tüketicinin A’dan - Z’ye her satın alma kaleminde kantarın topuzu kaçtı.