Para ve onur…
Alakasız şeyler…
Ne alınmaz para ile?
Ev alınır yuva alınmaz.
Yatak alınır uyku alınmaz.
Kitap alınır, bilgi alınmaz.
Mevki makam alınır, saygınlık alınmaz.
Kan alınır, hayat alınmaz.
Sigorta alınır, güvenlik alınmaz.
İlaç alınır sağlık alınmaz
Seks bile alınır ama aşk alınmaz…
Seçim ortamına girildi ya…
İntikam saati gelmiş gibi sanki…
Pasif, korkak truva atları şaha kalkmış durumda.
Siyaset bir kenara, bireysel çıkar ve hırsın unutulmayacak örneklerini yaşıyoruz.
Kimisi açık açık beyan ediliyor sosyal medyada.
Kimisi daha ağır, Ankara’da, genel merkezlerin önünde.
Şu internet medyası çıktığından beri kusura bakmayın gazetecilik de yerlerde.
Bazı yiğit kardeşlerimi tenzih etsem de durum böyle.
Neredeyse haberde kullanılan kelime sayısı karşılığında faturalar hazırlanıyor.
Bir siteye 300 verdin, öbürüne 500 senden kötüsü yok durumuna gelinmiş durumda.
Sosyal medya farklı değil.
İnanılacak gibi de değil.

***

Bir zamanların iletişim metotlarından biri faks çekmekti.
Zamanın büyükşehir belediye Başkanlarından biri döneminin sonuna yaklaşıyordu.
Yeniden seçilme umudu, hala güçlü ve yaşıyordu.
Ancak dönemin güçlü yerel gazetesi , bu iğrenç para alış verişli siyasete yeni yeni başlamıştı.
Hatta ileri gitmiş, emirler vermeye tehditler etmeyle de başlamıştı.
Başkanın zayıfladığını gören bir takım belediye personeli,
Bu gazeteye akıl sıra delil zannettiği belgeler geçmeye başladı.
Onca yıl başkana yalakalık yapanlar, arkadan vurmaya başlamışlardı.
Aslında bir şey olmadığını en güzel kendileri biliyordu.
Bildikleri bir şey daha vardı.
O göz koydukları koltuklarda olamamak.
Bu kişisel hırs ve maaşlarındaki 200 liralık müdürlük farkı için yapıyorlardı bunu.
Hele son 3 ay.
Ne başkanı kazıyan vardı, ne ciddiye alan.
Böyle iki yüzlülüğü, böyle kağıttan insanları ilk kez bir arada görmüştüm.
Üstelik bunlar silah arkadaşındı.
Tüm faks cihazları bir iletişim odasına toplanınca,
Gazetenin hayat damarlarından biri kopmuştu.
Gazete hikayenin sonunda başarmıştı.
Ama gerçek yüzü anlaşıldığında da yıllar sonra bile olsa,
Değeri kilo ile kese kağıdı durumuna düşmüştü…
Şimdi başta beraber çalıştıkları personelin bir bölümü ile
İlan alamayanlar, beklediği koltuğu bulamayanlar,
Çıkarları kesilen herkes, parti rozetine bakmaksızın,
Vuruyor, klavyenin dibine…
Tarih tekerrürden ibaret oysa.
Başkası da gelse sen busun ağam…
Karakterin, yeteneğin, şerefin bu kadar…
Sözün özü, kahpeliğin tavana çıktığı ve çıkacağı saatler başladı.
Her söylenene inanmak yerine,
Bir zamanlar en iyi dost olan bu kişiler için
“Ne oldu da böyle davranıyor” demekte fayda var.
İnanmıyorum şahsen…
Kendi kendime doğruyu bulmaya çalışırken
Ayaklarıma takılanlar bunlar…
Ayaklarıma…Ama…
Ya dilime takılsalar da bülbül olsam ?
Hatta o bilgileri, belgeleri tehdit unsuru yapsam misal ?
Para ve onur…
Alakasız şeyler…
Kağıttan adamlar bir de…

***

KURAL -SILA


Ahmet Kural denilen adam, Sıla’yı dövdü.
Zaten pekmez suratlı, hiç sevemediğim bir tipti.
Son derece lümpen,
Beyazcam mucizesi ile cebi para görmüş ama gelişememiş bir kişi.
Hiçbir filmini sevmedim.
30 dakikadan fazla da sabredemedim.
Paranın bir insanı nasıl değiştirdiğini de bir kez daha görmüş olduk.
Toplum bunla uğraşırken ,
Arda Turan meselesi rafa kalktı.
29 Ekim resepsiyonunun ilk kez bölünüp bir bölümünün İstanbul da yapılması da
Galatasaray Fener maçının rezaleti de bunun yüzünden büyüyemedi.
Böyle başa böyle tarak…

***

KAÇ KİSİ LAZIMDI ?


Karşıyaka’da müze açıldı.
Anıtın hemen altında.
İsteyen istediği gibi eleştirebilir.
Ben şuna takıldım.
“Açılışa ilgi yoktu”
Ne itiyordunuz ki ?
Dünyanın her hangi bir yerinde
20 bin kişinin katılımıyla açılan müze var mı ?
O alan ayakta 10 bin kişi alır.
1000 kişi rekor bence…
Yani eleştirinin de bir inandırıcılığı , bir dozu olsun…
Türkiye’deki müzeleri ziyaret eden yerli ziyaretçi sayısına bir bakarsan.
Durumu anlayacaksın ama dert başka…

***

HAHAM ÇÖZMÜŞ


Bir bilgin hahama sormuş.
-Sonsuza dek yaşamayı arzuluyorum.Ne yapmalıyım ?
Haham :
-Evlen
Bilgin :
-O zaman sonsuza dek yaşar mıyım yani ?
Haham;
-Hayır. Ama en azından bu arzun kaybolur…

DELİ ZİYA . “Fazla tevazunun sonu, vasat insandan nasihat dinlemektir”