Orta Doğu'da yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Yerel ve uluslararası aktörler bu dönemde yeni rollerine hazırlanırken, konumlarını gelişebilecek olaylara göre ayarlama çabası içerisindeler. Referandum, Suriye'deki gelişmeler, kantonlarda yapılan seçimler, İran ve Suudi Arabistan'daki gelişmeler, Yemen ve Gazze olayları, yeni rol dağılımını etkileyen faktörler olacaktır.
Aslında bunların temelinde ortaya konan senaryonun 1970'lerden bu yana iyi değerlendirilmemesi yatmaktadır. ABD'nin o tarihlerde benimsediği Ulusal Savunma Stratejisi kapsamı çerçevesinde yıllardır adım adım uyguladığı politikaların son aşamasına geldiği görülmekte. Bu strateji, 21. yüzyılın ilk yarısını da kapsayan zaman dilimi içerisinde enerji ve su yataklarını kontrol altında tutacak bir İsrail-Kürdistan- Ermenistan kurulmasıdır. Bölgede bu gelişmeler yaşanırken, Ermenistan'ın işgal ettiği topraklardan bir kısmını Azerbaycan'a verebileceğini açıklaması bu olguyu güçlendiren bir başka gelişmedir. Bu hattın oluşması için İsrail'in Irak'taki referandum konusunda Barzani'yi desteklemesiyle kötü polis rolünü üstlendiğini, senarist ABD'nin referandumun ertelenmesi gerektiğini yarım ağızla söylemesi ise iyi polis rolünü üstlendiğinin göstergesidir. Trump'un İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşmesinde uygulanan politikaları benimsediğini belirtmesi bunu pekiştiren bir başka unsurdur. Bilinmeyen ise bu senaryo içerisinde bizim rolümüzdür.