27 Ekim 2004.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için

Provalar, hazırlıklar yapılıyor.

En ilgi çekeni de uçaklar elbette.

Üstlerinden kalkan F-4'ler,

Tören alanı üzerinden,

Üstlerine dönüş yaparken,

İlginç bir kaza meydana gelir.

Keçiören üzerinden geçerken,

Koldaki uçaklardan birisi,

Alçak uçuş sırasında,

Keçiören Camii'nin alemine çarpar...

Kaza bu ya,

Tam da o sırada, dönemin başbakanı

Milli Güvenlik Kurulu için,

Keçiören'deki evinden çıkmıştır.

Olayı görünce camiye gider,

Bilgi ve düşen alemi alır,

Doğruca MGK toplantısına gider,

Alemi de komutanların masasına koyar...

Gel zaman git zaman,

Aradan yedi koca yıl geçer,

Tarih olur 12 Eylül 2011.

İhbarcının biri mektup döşenir.

İhbarcının iddiası ciddiye alınır,

Ankara savcılığı soruşturma açar.

Suç: Terör örgütü üyesi olmak,

Ve de aynı zamanda tehdit...

Soruşturma sürerken yasa değişir,

Dosya “özel”den “genel” savcıya geçer.

Yeni savcı, Eskişehir 1. Ana Jet Üs Komutanı,

Tuğgeneral Kürşat Atılgan ile,

Minareye çarpan uçağın pilotları

Erkin U. ve Ayşegül A.'nın ifadesini alır.

Terör” soruşturması nihayet bitti.

Sonuç ne derseniz, elbette “takipsizlik...”

Kararda, “Olay Başbakan'a,

Askeri idarenin gözdağı vermek amacıyla,

Kasten gerçekleştirdiği çarpma değildir” denildi.

Takipsizlik kararında,

Emekli Hava Albayı,

Bilirkişi Yavuz Atasever'in;

F-4 savaş uçağı olan Fantom türü uçaklarda,

bir pilotun cami minaresine çarpmayı tasarlaması,

intihar benzeri olaydır” diyen raporuna da yer verildi.

Şimdi dönün bakın,

Eylül 2004 tarihli gazetelere,

Demediklerini bırakmamışlar.

Darbeci” lafı az bile kalmış...

On yıl sonra,

29 Ekim akşamı,

KaçAkSaray'daki resepsiyon

görüntülerini izlerken bunları düşündüm.

Ne darbeciler görmüşüz mirim,

Uçakla başbakan korkutan...

Geriye koca bir yalanla, bir de,

Adsız sansız ihbar mektubu kalmış.

O yüzden şimdi yaşadıklarımıza,

Çok da şaşırmamaz lazım...