Buyurganlık düzeninde felsefe, mantık, bilim, tüze, yargı, inanç, vb. gibi sözcükler göstermelik düzeyde kalır; buyurgan bunlardan ne anlıyorsa, o geçerlidir; kendileri, “allame-i cihan”dır da ondan. Olmadı, Hitler’in yaptığı gibi, kullanımlarını yasaklar.
Başbakanlığı dışlayarak doğrudan başkanlık yönetimi isteyenler, şu tür örneklere başvuruyor: “İki başlı yönetim olmaz”, “Aynı kaptan köşkünde iki kaptan oturmaz”, “Bir ipte iki cambaz oynamaz”… Bizde öteden beri felsefe ve mantığa iyi gözle bakılmamasının bir sonucudur bu. Çünkü verilen örneklerde ucu açık, zorlama ve çok yanlış bir mantığa başvurulmaktadır.
Mantık, bilimsel işlemlerin olduğu gibi, çağdaş kültürün de vazgeçilmez örgüsünü oluşturur. Bu olay bizde bir türlü içselleşemedi. Çünkü öğrenme tembeli insanların yanında, gerçek mantığı “bağnazlık safsataları”na engel gibi görerek dışlayan kitleler bizi bu günlere getirmiştir. Ayrıca, matematiğe, mantığa, bilim ve sanata kaynaklık etmiş olan felsefe de özellikle gericileri korkutmuştur.

***

Yapısal oluşumlara uygulanan başlıca iki mantık düzeneğinden söz edeceğim burada. Birincisi şu: Mantıkçılar “içlem ve kaplam” diye birbirine bağlı iki kavram geliştirdiler. Örneğin “varlık - canlı - bitki - çiçek - gül” gibi bir sıralamada “varlık” ile “canlı”nın aynı konumda olduğu söylenebilir mi? Birincinin “kaplam”ı daha genel (daha çok öğeyi kaplar), ikincininki daha azdır; çünkü “varlık” canlı olmayanları da içerir. Aynı biçimde “bitki”nin “kaplam”ı daha genel, onu izleyen öğeninki daha azdır; çünkü “bitki”, “çiçek” dışında başka öğeleri de içerir, vb. Yukardaki sıralamada sağdan sola gittikçe “kaplam”, soldan sağa gittikçe de “içlem” artar. Varlık, kendisinden sonra gelen öğelerin tümünü kaplar, buna karşılık “gül” kendisinden önce gelen öğelerin tümünün içinde yer alır.
Burada, kişisel olmaktan çok, soyut mantık terimleri olarak, “varlık” karşılığında “cumhurbaşkanı”nı koyarsak, “başbakan” karşılığında da ister istemez “canlı”yı koyacağız: Çünkü birincilerin ve ikincilerin içlemleri ve kaplamları eşit değildir: Cumhurbaşkanının sorumluluk alanı (kaplam) ile başbakanınki aynı değildir, vb. Bu aşamalı yetki düzenine “hiyerarşi” denir ve yüzyılların, binyılların ürünüdür.
Bir de “ayrıtlık ve karşıtlık” bağıntısı var: Kendi üretmiş olduğum “ayrıtlık” terimi “kontrast”ın Türkçesidir. Anlamını bir örnekte belirtelim: Belirli renklerden oluşan bir tabloda, bir rengin ötekilerden seçilmesini sağlayan (ayrımlı) niteliğine “ayrıtlık” denir. Ayrıt öğeler, başka ayrıt öğelerle birlikte bulunurlar; çünkü her birinin değişik görünümü ve işlevi vardır: Hepsi bir bütün olarak bir anlamlı bütün ya da dizge oluştururlar. Bir devlet yönetimindeyse, değişik konumda yer alan bir yetkili, kendisinden öncekiler ve sonrakilerle bir bütün oluştururlar. Oluşturdukları ayrıtlık düzeni, her birinin işlevini belirler
Gelelim “karşıtlık” kavramına: İmparator, Kral, Cumhurbaşkanı, vb. arasında bir karşıtlık bağıntısı vardır, çünkü biri ötekini dışlar: Bir ülke hem kral, hem de cumhurbaşkanıyla yönetilirse, bu “iki başlılık” olur.
Anladığım kadarıyla bizimkiler başka ülkelere örnek olma savındalar. Örneğin “yarı-başkanlık” düzeniyle yönetilen Fransa’da iki başlılık sıkıntısı yaşanıyormuş (!). Daha neler! O ülkede çok düzgün işleyen sıkı bir devlet yapısı vardır; Türkiye Cumhuriyeti de büyük ölçüde oradan esinlenmiştir.
Kaldı ki, ister cumhuriyet ister krallık olsun, dünyanın bütün çağdaş devlet yapısında başbakan vardır. Bunun tek ayrıcası (istisnası) ABD’dir. Ama kendilerini dünyanın egemeni sayan o yayılımcı oluşum, kendisini salt mendi ülkeleriyle sınırlı saymaz. Orada başbakanlıkla eşdeğerli işlevi dışişleri bakanı yürütür.
Faşizmdeyse “yapı” ya da “dizge” değil, “kitle” geçerlidir.