Osmanlı / İzmir basın tarihimizin en çok dikkati çeken gazetelerinden birisidir Hukuk-ı Beşer. 155 sayı çıkan, yalnızca İzmir Milli Kütüphanemizde bulunan Hukuk-ı Beşer’in koleksiyonunda, 5. sayıdan (10 Kasım 1918) başlayıp 155. sayıda (6 Mayıs 1919) biten, toplam 34 sayı gazete vardır. 121 sayısı eksik olan Hukuk-ı Beşer gazetesi ve Hasan Tahsin için bugüne değin yapılan bütün değerlendirmeler de kaçınılmaz olarak eksiktir. Bu eksiklik nedeniyle, Hasan Tahsin Recep takma adıyla, Osman Nevres Bey’in İzmir’e neden geldiği, İzmir’deki yaşamı, siyasal bağlantıları, düşünsel yapısı, ticari ilişkileri vb. birçok konu / soru yeterince açıklanamamıştır görüşündeyim. Rahmetli, değerli kardeşim Dr. Oktay Gökdemir’in çeviriyazısını yayınladığı Hukuk-ı Beşer (2011) çalışması, bizler için bir ilk adımdır. Hukuk-ı Beşer’in, dönemin gazetelerindeki haberlerle, tartışmalarla birleştirilerek bir içerik çözümlemesiyle birlikte yeniden yayınını bir zorunluluk olarak görüyorum.

İzmir basınının kayıp gazeteleri peşinde koşarken karşıma çıkan Hukuk-ı Beşer’in, 24 Kasım 1918 günlü, 13. sayısının, bu eksikliği gidermede görünüşte küçük de olsa önemli bir katkı yapacağına inanarak imzası bulunmasa da tanıklık bilgisinden Hasan Tahsin’ce yazıldığı çok belli olan, günümüz Türkçemize göre dönemin gazete dilindeki Osmanlıca sözcükleri yansıtan, okurlarımızı biraz yoracağını düşündüğüm Fethi Beğ ve Fırkası başlıklı başyazısıyla sizleri başbaşa bırakıyorum:

FETHÎ BEĞ VE FIRKASI

Esbâk Paris ataşemiliteri ve sâbık Sofya sefîri Fethî Beğ Avâm-ı Hürriyet-perver Fırkası reisidir. Şahsı hakkında beyân-ı fikr ü mütâlaa için onun rûh-ı mevcûdiyyetine nüfûz şart-ı a’zamdır.

Fethî, tab’an halîm, cidden nâmûslu, mütereddid fakat değerli bir gencdir. Efkâr-ı siyâsiyyesinde 324’ cilik hâkimdir. Bugün İttihâd ile resmî talâkına rağmen ilk fırsatda hülleyi kabûl edecek yine Fethî’dir; çünkü o her zamân İttihâd’ın bir rüknü kalacaktır. Fethî Trablusgarb Muhârebâtında şân-âver bir hayât-ı askeriyyeye mazhar olmuş ve orada sancağı-mızı şerefle müdâfaa etmişdir.

İstanbul’a avdetini müteâkib iki Balkan muhârebâtında da orduda iyi bir âmil olarak çalışdığı kabil-i inkâr değildir. Balkanlılarla sulhu müteâkib, Devlet-i Âliye genç kahramanlarından Fethî Beğ’i Sofya Sefâretine ta’yîn etmişdi. Sofya iki ateş arasında bir vaz’iyyetde bulunuyordu. Mâhir bir elçiye muhtâcdı. Balkan hükûmetlerinde ahz-i sâr hevesinde, Türklere karşı hiddetli olan Bulgar milletile te’sîs-i münâsebet nâzik ve mühim bir işdi. Fethî ilk zamânlarda Paris’deki müktesebât-ı siyâsiyyesile Sofya’da iyi te’sîr yapmışdı. Bulgaristan müslümânlarının makâm-ı hilâfete gösterdikleri merbûtiyetle Sobranya’da bir müddet için hükûmetimize mütemâyil fırkayı besledi. Bulgaristan ve Türkiye arasındaki sû’-i tefehhümleri bir derece izâleye başladı. Fakat harb-i umûmî buhrânı ile Fethî’nin acz ü za’fı tezâhür etmiş; İngiliz, Rus siyâseti karşısında şaşırmışdı.

Bir hâtıra olarak kar’ilerime şunu da arz edeyim ki; tesâdüf bu ân-ı târîhîde beni Sofya’da bulunduruyor ve Fethî Beğle mülâkâtım tekrâr ediyordu.

Bulgaristan için için yanmakda olan bir ateşe benziyordu. Narodnaklar ya’nî Rusofiller, Vazof’un kalemile (Rus trenini kaçırdık!) diye telâş ederken ba’zı ricâl-i ecnebiyye de Bulgaristan’ı iknâa sarf-ı mesâi ediyorlardı.

Fethî bu vaz’iyyet karşısında zâhirî metânetini muhâfaza ediyorsa da hakikatde bunalmışdı. O sıralarda; Bulgarlar vaz’iyyetin elastikiyetinden azâmî istifâdeye karâr vermiş kurnaz simsârlar gibi Türklere karşı bir takım mutâlebât der-meyânına başlamışlardı.

Bu mutâlebât hemen her ağızda tekrâr ediyordu. Ma’hûd tashîh-i hudûd mes’elesi. Fethî Beğ’e Bulgarların nakarât-ı milliyesi arz edildiği zamân gülmüş ve [kabil değil!] cevâbında bulunmuşdu. Fakat yine ayni zât bir sene sonra tashîh-i hudûd i’tilâf-nâmesi zîrine Hükûmet-i Osmâniyye nâmına vaz’-ı imzâ etmişdi. Bu mes’elede Fethî’nin gösterdiği adem-i basiret ve noksânî-yi siyâset elbette büyük bir hatâ-yi siyâsî teşkîl eder.

Fethî diplomasi âleminden çekilir çekilmez İstanbul meb’ûsluğuna ta’yîn edildi. Meb’ûs Fethî Beğ’i Meclis’de reji mes’elesile meşgûl gördük. Orada ciddî bir takım esâsâta istinâd ederek alâkadârların tercümân-ı hissiyâtı olabildi. Rejiyi sarsdı fakat deviremedi. İâşe işlerinde de tenkîdâtı nazar-ı dikkate alınsaydı memlekete hizmet edilebilecekdi.

Fakat Fethî’nin ferden söyledikleri doğru olmasına rağmen memleketi uçuruma sürükleyen bir fırkada hâzır ve nâzır bulunması ve Trablus çöllerinde gösterdiği cesâret-i askeriyyeyi Meclis’de hükûmeti iskât için ibrâz etmemesi ve bu sûretle sukut ve hüsrânımız karşısında menfî bir rol oynayışı onun târîhî hatâlarından birini teşkîl eder.

Fethî Tal’at’ın istifâsını müteâkib İzzet Paşa kabinesine Dâhiliyye Nâzırı sıfâtile dâhil olmuşdur. Herkes kendisinden mühim pek mühim ba’zı işler bekliyordu. O da fi-l-hakika vazîfesini ifâda müsâmaha etmedi. Eski silâh arkadaşlarını bulundukları vahîm ve buhrânlı mevki’den, milletin kîn ve intikamından, müdhiş savletinden kurtardı. Onların firârlarını ihzâr ve teshîl etdi. Fethî, Tal’at - Enver-Cemâl’in firârını bi’z-zât tertîb eden zâtdır. O İttihâd’ın ric‘atını te’mîn etdi. Eğer Tal’at - Enver-Cemâl el-yevm nezdimizde bulunsalardı memlekete ne büyük bir hizmet eyleyecekdi. Tarihin bize atf etdiği etmekde olduğu cinâyetlerin fâili bu dört kişi ve avenesi olduğuna göre onların cezâlanmaları herhâlde hârice karşı pek iyi bir te’sîr yapacak, memleketde de silâh ve nâmûs devrinin küşâdına hâyırlı bir vesîle teşkîl edecekdir.

İzzet Paşa kabinesi sukut etdi. Buhrânın izâlesi için Tevfîk Paşa’ya makâm-ı sadâret i’tâ’ edildi. Tevfîk Paşa nâmûslu, vukuf-ı siyâsîyyesile müştehir bir diplomatımızdır. Her fırkanın, her ferdin böyle buhranlı ân-ı siyâsîde hükûmeti takviye ve selâmete vusûlümüze pür-gayret olmak icâb ederken Fethî Beğ i’râbda mahall olmayan, haysiyyet-i siyâsiyyesi hiçe tenezzül etmiş bulunan Meclis’de hükûmete îka’-i müşkilâta başladı.

Minber gazetesi vaz‘iyyet-i umûmiyyeyi nazar-ı dikkate almayarak sağdan soldan kabineyi muştalamada, onu devirebilmek için gayret-i ibzâlinde…

Şâyân-ı dikkatdir ki; fırkasının hükûmete Meclis’deki adem-i i’timâdile Tevfîk Paşa değil fakat Fethî ve fırkası nazar-ı milletde sukut etdi… “

Ben Hasan Tahsin’in yazısını doğrusu heyecan duyarak okudum. 8 Kasım 1918’de, Dışişleri Bakanlığı görevi düşen Ali Fethi Bey’in, 24 Kasım 1918’e kadar Osmanlı Meclisi’ndeki durumunu, kurduğu Avâm-ı Hürriyet-perver Fırkası’yla birlikte değerlendirirken, Minber gazetesine ilişkin eleştirisiyle birlikte Mustafa Kemal’in adını da bekledim!... Fakat yazı, yeni sadrazam Tevfik Paşa kabinesine güvenoyu vermeyen Ali Fethi Bey ve partisi için oldukça sert bir yargıyla, “milletin gözünden düştü” vurgusuyla noktalandı…

24 Kasım 1918’den 15 Mayıs 1919’a, İzmir’in işgaline değin geçen altı aya yakın sürede, Hukuk-ı Beşer, Damat Ferit Paşa “Hükûmetinin İttihâd ricâlini tevkif ettiğini, meselenin pek kanunî bir surette cereyan ettiğini”, 14 Mart 1919 günlü, 111. sayısında, “Tevkifât Etrâfında” başlıklı haberle duyururken 15 Mayıs 1919 günlü, 112. sayısında da “Tasfiye Siyâseti” adlı imzasız makalede, mücrimler ile mesullerin cezalandırılması” onaylanırken “asıl muhtekirlerin nasıl cezalandırılıp tevkif edilecekleri”, “sahtekârlıkla edinilen servetlerin hesabının nasıl sorulacağı tartışılır.

İttihatçıların tutuklanmaları Hukuk-ı Beşer’de haber olurken Ali Fethi Bey, kısa süren “Dâhiliyye Nâzırlığı” görevinde, Hasan Tahsin’ın de vurguladığı gibi, Talat, Enver ve Cemal Paşaların 2-3 Kasım 1918’de, ülkeyi terk edişlerini kolaylaştırmaktan dolayı sorumlu görülerek 10 Mart 1919’da tutuklanır.

MUSTAFA KEMAL BEKİRAĞA BÖLÜĞÜ’NDE…

Dokuzuncu Ordu Müfettişi olarak görevlendirilen Mustafa Kemal, İngiliz işgalindeki İstanbul’dan yola çıkmadan önce, 14 Mayıs 1919 günü, Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu arkadaşlarını ve Ali Fethi’yi ziyarete gider. Ülkenin durumunu konuşurlar. Mustafa Kemal, arkadaşı olan Ali Fethi'ye şunları söyler: “Fethi Umumi Müfettişlik vazifesi ile Samsun’a hareket edeceğim. Günleri sayarak oraya selametle çıktığımı anladığınız dakikada artık üzüntü ve ızdıraplarınıza yer kalmasın. Çünkü bu takdirde artık büyük işe başlamış olacağım”

Hepimiz biliyoruz, 15 Mayıs 1919’da, I. Dünya Savaşı’nın galiplerinin Paris görüşmelerinde piyon olarak seçtikleri Yunan ordusunca İzmir işgal edilir. Bugün, İzmirli yurtseverlerin işgale karşı çıkışlarının bir simgesi olan Hasan Tahsin şehit olurken okuduğunuz makalenin kahramanı Ali Fethi Bey, Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu, İttihat ve Terakki Fırkası’nın önde gelenleri, kimi bakanlar, gazeteciler ve yazarlardan oluşan 67 kişi, 2 Haziran 1919’da, bir İngiliz gemisiyle sürgün cezalarını çekmek üzere Malta Adası’na getirilirler.

16 Mayıs 1919’da Dokuzuncu Ordu Müfettişi olarak Bandırma Vapuruyla İstanbul’dan ayrılan Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da, 25 Mayıs 1919’da Havza’da, 12 Haziran 1919’da Amasya’dadır… “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır…” ilkesiyle Anadolu ayaktadır….

Tahsin’in yazdığı bu değerlendirmede, kendisini çok yakından tanıdığı, arkadaşı, İttihatçı subayların en önemli adlarından birisi olan, II. Meşrutiyet bildirisini kaleme alan Ali Fethi Okyar’ın yaşamöyküsünü merak edenler, anılarıyla birlikte çok kısa bir araştırmayla, 1908’den ölümüne (7 Mayıs 1943) değin siyaset tarihimizdeki etkinliklerini öğrenecekler, Serbest Cumhuriyet Fırkası gerçeğiyle karşılaşacaklardır. Yine İzmir’de yayımlanan Serbes Cumhuriyet (26 Ekim 1930-14 Ocak 1931) gazetesinden dönemin gelişmelerini gün gün okuyarak çok partili yaşam kavgamızda yaşadıklarımızı daha iyi değerlendireceklerdir.

Fotoğrafaltı (GAZETE SAYFASI)

No.13, 24 Teşrîn-i Sânî [Kasım] 1334 / 1918, Pazar [31.5 × 47cm]

Dipnotlar

1-Hasan Duman, Osmanlı-Türk Süreli Yayınları ve Gazeteleri / 1828-1928-I-, s.388.

2- Ali Fethi Okyar, Fethi Okyar’ın Anıları, Haz. Osman Okyar - Mehmet Seyitdanlıoğlu, Ankara, T. İş Ban. Yay. 1997.

3- Cevat Abbas Gürer, “Atatürk’ün Hayatından Yazılmamış Hatıralar / 19 Mayıs’tan Evvel – Atatürk’ün İstanbul’da İnönü ve Fethi Okyar’la Temasları-5-”, Yeni Sabah, 20 Mayıs 1941, ss.1, 5-6.

Turgut Gürer, Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer / Cepheden Meclise Büyük Önder ile 24 Yıl, İstanbul, İş Ban. Yay. , 2018, ss.88 – 91.

4- Ali Fethi Okyar, Fethi Okyar’ın Anıları, s.23.

5- Mustafa Kemal’e, Anadolu’ya geçişte verilen vizeyi, İtilâf Devletleri Yüksek Komiserliği’nde görevli İngiliz istihbarat subayı J.G. Bennett imzalar. Türkçe ve Fransızca bilen, ruhsal yolculuğunda tasavvuf düşüncesine kapılıp dünyayı gezen Bennett’in anıları dilimize çevrilmiştir. Hem İstanbul’un hem de İzmir’in işgal günlerinden tanıklıklar içeren bu anıları okurlarımıza salık veririm: Johm Godolphin Bennett, Tanık / Bir arayışın Hikâyesi, çev.: Çiçek Öztek, İstanbul, YKY, 2006, ss.45-61.

6- Ahmet Emin Yalman’ın, Malta sürgünlüğünde birlikte oldukları arkadaşı Ali Fethi Okyar’ın ölümünün ardından yazdığı bir değerlendirme yazısı için bkz: Ahmet Emin Yalman, Fethi Okyar Bir Siyasi Hayatın Bilançosu, Vatan Gazetesi, 9 Mayıs 1943, s.1,3.