Bir Sülün Osman'ımız vardı geçmişte. 1950 ve 60'lı yıllardaki "işleriyle" ün kazanan Sülün Osman, tramvay, Galata Kulesi, kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları gibi kamu mallarını saf vatandaşlara 'satarak' ya da 'kiraya vererek' efsane haline geldi.

1980'lere geldiğimizde bankerlerimiz oldu. Aslında daha önce de varlardı ama 1980'lerin başında krize dönüştüler. Yüksek faiz hayalleriyle birikimlerini bankerlere yatıran binlerce kişi bir anda dımdızlak ortada kaldı. Yaklaşık 200 bin kişinin, bankerlere 75 milyar liranın üzerinde para kaptırdığı ortaya çıktı. Bu bankerlerin en ünlüsü, hiç kuşkusuz Banker Kastelli'ydi. Kastelli binlerce insanın umutlarını söndürdü.

 Dönemin Maliye Bakanı Kaya Erdem, 22 Eylül 1981 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan röportajında, "Eğer tasarruf sahipleri, bu kişilere paralarını sadece bono karşılığı yatırdılarsa, devlet olarak biz ne yapabiliriz. Bu işin zaten sonu biliniyordu. 3-5 kuruş fazla para kazanmak için kumar oynanmıştır" dedikten sonra paraları batan alacaklılar için 7 Temmuz 1982'de bir kararname çıkarılarak borçların tahsili amacıyla bankerlerin tasfiye işlemlerine başlandı. 1 Ağustos 1983'te çıkarılan “Bankerzedeler Yasası”yla alacaklıların, paralarının 200 bin TL'ye kadar olan bölümünü bir devlet bankasında bir yıl vadeli bekletmek koşuluyla alabilecekleri hükme bağlandı.

1990'lı yıllarda Selçuk Parsadan'la tanıştık. Parsadan, yukarıdakilerden farklı olarak doğrudan devleti dolandırdı. Perihan Savaş’ın adını kullanarak, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i, Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan’ı, dönemin Başbakanı Tansu Çiller’i, Adnan Polat’ı, dolandıran Parsadan, en büyük vurgununu örtülü ödenekten aldığı para ile yaptı.

90'ların bir diğer 'meşhur' ismi ise Kenan Şeranoğlu'ydu. Kenan Şeranoğlu, İzmir'de kurduğu 'saadet zinciri' Titan ile binlerce kişiyi dolandırdı. Şeranoğlu, 1998 yılında görülen davada kendini şöyle savundu: “Yapılan iş ticari ahlaka aykırı olabilir ama yasalara aykırı değildir.”

90'lı yıllar bu anlamda oldukça 'verimliydi' aslında. Kombassan, Jet Fadıl ve kokusu yıllar sonra çıkan 'himmet' toplayıcıları.

Geldik 2000'li yıllara. 2000'li yıllarda işler biraz değişti. Teknoloji girdi hayatımıza. Artık eskisi gibi insanların peşinden koşmaya, onları lüks otellerin salonlarında toplayıp dil dökmeye gerek kalmadı. Ama değişmeyen şeyler de var tabi. İnsanımızın, kolay yoldan yüksek kazanç sağlama umudu hiç değişmedi.

Bu umudu sömüren aktörlerden tosuncuk Mehmet Aydın, 132 bin kişiden 1 milyar lira para topladı ve bunun 500 milyon lirası ile ortadan kayboldu.

Her dönem bir dolandırcı çıkar. Şimdi de kripto paracılar çıktı başımıza. Kolay yoldan çok para kazanmak isteyen, çalışarak, emek vererek bir yerlere gelemeyeceğini düşünen insanlarımızı zaaflarından yakalayan Faruk Fatih Özer, 2 milyar dolar ile ortadan kayboldu. Olmayan bir paranın piyasasını kuran bu gençler daha çok insanın canını yakacağa benziyor. Nitekim Thodex'in ardından Muğla merkezli Vebitcoin şirketi de kapısına (daha doğrusu web sitesine) kilit vurdu. Yine binlerde ocağa incir ağacı dikilecek gibi. Nitekim, parasını kripto para platformunda kaybedenlerden intihar haberleri gelmeye başladı.

Titan zincirinin kurucusu Kenan Şeranoğlu bile, bu kripto para işinin yaş iş olduğunu görenlerden. Şeranoğlu, 2018 yılında verdiği bir röportajda, “Bence kimse Bitcoin’i alıp yüksek faiz veremez, dikkatli olun, kimseye de güvenmeyin” diye uyarıda bulunmuştu.

Şeranoğlu'nun bile gördüğünü, bu çocuklara istedikleri gibi at koşturma izni verenlerin görmemiş olması pek inandırıcı gelmiyor. Nitekim, ortaya çıkan fotoğraflardan, tanıdık isimlerle kurdukları şirketlerden nasıl bu kadar pervasız olabildiklerini tahmin edebiliyoruz.

Bu gençler adalet önüne çıktıklarında, tabi olabilirse, hakimin karşısına geçip söyle derlerse hiç şaşırmam; “Evet, yaptım ama hele bi sor niye yaptım?”

Muhtemelen şöyle diyeceklerdir: “Sayın hakim, memlekette iş-güç yok, çalışacak işi olanlar da 12-14 saat çalışıp kuru soğana talim ediyor, ee böyle rahat bir para kazanma yolu varken bundan herkesi nasiplendirmek istedik. Fena mı yapmışız. Dolandırıcılık mı dediniz? Ne alakası var, bunlar bizi çekemeyenlerin uydurması!”