Fadime, Temel’in kendisini Emine ile aldattığını duyunca piştovu çekip kahveye koşmuş; “Ula Temel!” demiş Dursun’la tavla oynayan Temel’e tabancayı doğrultarak “Emune ile yattun mi?”

“Hayır!” demiş Temel “Asla yatmadum!”

Fadime cebinden Kuran’ı çıkarıp; “Puna el basıp yemun et!” demiş. Kuran'a el basan Temel “Vallahi de billahi de yatmadum!” diyerek yemin etmiş.

Sakinleşen Fadime gidince Dursun Temel’e kızmış; “Ula sen ne piçim müslümansun? Daha on dakika önce Emune ile pizum dükkanun podrumunda işu pişurdiğunu anlattun. Şimdu de yatmadum diye yemun edeysun!”

“Sen penum müslümanluğimu sorgulayamazsun!” diye gürlemiş Temel “Pizum podrumda yatacak yer mu var? İşu ayakta pitirduk!” (Ulvi Puğ fıkrasıdır)

***

Sayın Kılıçdaroğlu’nun belge göstererek yaptığı 6 milyar liralık yolsuzluk iddiasına sayın Erdoğan Temel gibi cevap vermiş; “Ben ihalelere imza atmam Bay Kemal, yalancılığını ispat ettin!”

Belgenin gerçekliği yargıya intikal etmiş bir konu. Ancak, bence burada verilmesi gereken cevap; belgenin değil, yolsuzluğun olup olmadığı olmalıydı.

***
Küçük Dursun babası Temel’e sormuş; “Papaciğum Cumhurpaşkanimizun sözlerine inanapilir miyum?”

Temel cevap vermiş; “Doğru söylediğunde elpetde inanapilursun uşağum. Fakat yalan söylediğunde asla inanmamalisun!”

Bu sadece fıkra, yoksa sayın Cumhurbaşkanımız asla yalan söylemez ve o ne söylese biz inanırız.

Örneğin;

PKK ile görüşme yapmadık, dedi inandık. Benim talimatımla görüşme yapıldı, dedi yine inandık.

Fethullah Gülen’e; “Gel de bitsin bu hasret!” diye çağrı yaptı, inandık.

“İnlerine göreceğiz, İnlerine!” diye nutuk attı yine inandık.

“Bizi kandırmışlar! Allahım da milletim de beni affetsin!” dedi inandık. “Ben siyasi hayatım boyunca ne kandım, ne kandırıldım!” dedi yine inandık.

***

Temel eve fıstık gibi yabancı bir hayat kadınıyla gelince, Fadime ortalığı ayağa kaldırmış.

Temel; “Kızma Fadimeciğum” demiş ne yapıyorsam PENUM içun değil PİZUM içun. Pu kariyi da pizum içun getirdum. Üçümüz çok değişuk pir fantezu yapacağuz.”

Fadime yumuşayınca üçü birden soyunup yatağa girmişler. Ancak soyunup elleri yanda bitişik ve sırt üstü vaziyette en başta yatan Fadime, bir saate yakın hiç kıpırdamadan durunca sıkılmış ve “Ula Temel!” demiş “169 diye pir pozisyon olduğundan emin misun?”
***

Daha nelere inanmadık ki? Başkanlık Sistemini sizin için getirdik, dediler. 1150 odalı sarayı sizin itibarınınız için yaptık, dediler. 12 özel uçağı size daha iyi hizmet edebilmek için aldık, dediler. İki ayyaş dediler. Dediler de dediler.

Fadime gibi “Böyle bir pozisyon olduğuna emin misin?” diye bile sormadan hepsinin bizim için yapıldığına inandık.

Bizi yıllarca FETÖ'nün bir hizmet hareketi olduğuna ikna etmeye çalıştılar. 2010'daki Anayasa değişikliğinde biz; “Yapmayın bu HSYK değişikliği yargıyı bitirir!” diye feryat ettikçe bizi, İleri Demokrat Yeni Türkiye'nin geri kalmış fanatik Atatürkçüleri olmakla suçladılar.

Kimileri bir tarafını yırtarcasına “Eveeet!” diye bağırırken kimileri; “Yetmez ama EVET!” dediler.

PKK ile müzakere sürecinde de Akil İnsanlarla birlikte bizi ikna etme yarışına girdiler.

“Okullardan andımız...” dedik. “Kalkıversin!” dediler.
“Devlet kurumlarından TC'ler.” dedik. “İniversin!” dediler.

Apo! dedik, sayın oldu, dediler.

Ya Atürkçüler! dedik, hain oldu, dediler.

Onlar yanlış anlar da seçmen doğru anlar mı?

***

Hakim, Fadime'nin boşanma davasını karara bağlamış ve Temel'e kararı açıklamış; “Evladım, sizi boşadım. Fadime'ye de aylık 1000 lira nafaka veriyorum.”

“Hay Allah sizden razı olsun Haçim Pey!” demiş Temel “Arada bir üç beş kuruş da pen verirum Fadime da geçinur cider!”

Hakimin bağladığı nafakaya sevinen Temel gibi seçmen de yapılan her değişimi, gelişim olarak kabul edip, her seferinde sevinerek AKP'ye oy vermeye devam etti.

Lincoln bir nutkunda şöyle demiş; “Eğer vatandaşlarımın güvenini kötüye kullanacak olursam, onların sevgi ve güvenlerini tekrar kazanmama imkan yoktur. Evet, herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz, hatta bazılarını her zaman da aldatabilirsiniz, fakat herkesi her zaman aldatmasınız!”

Evet, artık Türk Milletinin aldatılma kotası doldu.

Ayasofya’nın ibadete açılmasını umursayan yok. İçinde bulundukları sıkıntıdan kurtulmak için evlerinde dua ediyorlar.

Ellerindeki doğalgaz faturaları, Akdeniz ve Karadeniz’deki doğalgaz müjdelerini çoktan unutturdu.

Dünya ekonomisinde ilk 10 masalına kimse inanmıyor. Çünkü millet, aldığı maaşla ayın ilk 10 gününü nasıl çıkarırız derdine düşmüş durumda.

Evet, bütün bunları daha önce de yazmıştım. Ama Kovid-19 aşısı gibi bir hatırlatma dozu yapmak istedim.

En sevdiğim düşünür Fa-Lanca (ki yazıldığı gibi okunur); “Ayakta uyutulduğunu anlamak kadar uyku kaçıran bir şey yoktur!” demiş.

Milletin uykusu kaçtı.

Gözler fal taşı!

***

Dursun, 85 yaşına gelen babası Temel’i bir huzurevine yerleştirmiş. Bir hafta sonra da gidip ziyaret etmiş. Halini, hatırını sormuş: “Nasilsun papaciğum? Sana İyi pakaylar mu? Pir şeye ihtiyacun var mu?”

“Pu huzurevi çok güzel Uşağum.” demiş Temel “pana purada çok iyi pakayiler, her akşam yatmadan önce pir pardak sütlü kakao ve pir de viagra veriyler. Allah razu olsun, çok memnunum, hiç pir şeye ihtiyacum yok.”

Dursun soluğu hemen baş hemşirenin yanında almış ve babasının dediklerini sormuş. “Doğru” demiş baş hemşire. “Doktor beyin talimatı. Sütlü kakao çabucak uyutuyor, viagra da yuvarlanıp yataktan düşmesine engel oluyor.”

Evet, milleti uyutarak iktidarı koruma dönemi bitti. Şimdi iktidardan düşmemek için sertleşme dönemi.

Bizim ekonomi, adalet, demokrasi açlığımız, onlarda da siyasi açlığa dönüşmüş durumda. Siyaset üretemiyorlar.

O kadar ki zavallı bir çocuğun eline mikrofon verip sayın Kemal Kılıçtarığlu’na “Hain!” diye bağırmaktan bile medet umar hale geldiler.

Çocuk istismarının en acı bir örneği.

Ama sertleşmenin de bir faydası olmayacak.

İsmet Nedim’in güzel şarkısında söylediği gibi;

Kapat kapat perdeleri,

Bu komedi oyun bitti!

Erken ya da süresinde,

İlk seçimde...