Grev, belirli bir meslek veya çalışan grubun, çalışma şartları ile ilgili bir hakkı elde etmek için, işyerinin ve işverenin kararlarına karşı, toplu olarak direnmesi ve iş bırakması eylemidir.
Bu hak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 54. maddesi, “toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler” demektedir.
Yine anayasanın 53. maddesi, “İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler” demektedir.

***

Anayasanın iki maddesinde yer alan bu hükümler için kanuni düzenlemeler de yapılmıştır.
7 Ekim 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, işçilerin hangi durumlarda nasıl grev yapacağını gayet açık biçimde belirlemiştir.
Bu kanuna göre grev kendi içinde de yasal grev ve yasadışı grev olmak üzere ikiye ayrılır. Yasanın belirlediği çerçevelerde alınan ve kanuni usulüne uygun bir şekilde uygulanan grev yasal grev, hukuka aykırı bir şekilde veya toplu menfaat uyuşmazlığına taraf olmayan konfederasyonların aldığı grev kararına yasadışı grev denir.

***

Grev hakkı, sosyal devletin tek ve önemli unsurudur.
Grev hakkının temel amacı, sosyal adaletsizliğin ortadan kaldırılması ve ekonomik bakımdan, genelde işverene karşı güçsüz olan işçi sınıfının korunmasıdır.
İşçi sınıfı bu hakkı kullanabilmek için sendikalarda örgütlenir.
Sendikalar da bu amaç doğrultusunda işçinin çıkarları için çalışırlar.

***

6356 sayılı kanunun 50. maddesinin ilk fıkrasında taraflar arasında sürdürülen toplu iş görüşmelerinin işçi ve işveren tarafları anlaşamazlarsa, aralarında toplu çıkar uyuşmazlığı doğmuş olur.
Uyuşmazlığın çözümüne yönelik hemen kanuni greve gidilemez.
Barışçı yolların denenmesi gerekir.
Uyuşmazlık barışçıl yollarla çözüme kavuşturulamaz ise, düzenlenen uyuşmazlık tutanağının taraflara tebliğinden itibaren, altmış gün içinde grev kararı alınır.
İşçi sendikası bu 60 günlük süre içinde, greve başlamadan 6 iş günü önceden karşı tarafa bildirildiği tarihte grev kararını uygulamaya koyar.

***

İzmir'de Devlet Demiryolları'nın ve İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin eşit ortak olarak işletime sunduğu İZBAN (İzmir Banliyo Sistemi) çalışanları 10 Aralık 20018 tarihinde greve çıktı.
Yani hem Anayasa, hem de 6356 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'na göre yaptıkları kanuna uygundur ve sürdürmektedirler.
İktidar, 2019 yılı için asgari ücreti yüzde 26 oranında artırdığı için, aynı gün İZBAN yönetimi tarafından işçi sendikasına aynı oranda artış teklif edilmiş, daha önce yüzde 20'de tutulan zam oranı altı puan yükseltilmiş gibi görünmüştür.

***

Bu teklif, çalışanların taleplerini karşılamaktan çok, “Biz çabalıyoruz ama onlar inatla kabul etmiyorlar” demektir.
Bu söylem çalışanlar ile İzmir halkını karşı karşıya getirmeye çalışan demokratik olmayan bir söylemdir.
Bu söylem, grev hakkının törpülenmesi, eritilmesi, örgütlü toplum oluşmasını engelleme söylemidir.
Bu söylem, toplumda gittikçe yayılması istenen ötekileştirme, siyasallaştırma, düşman kamp yaratma söylemidir.
Yasa dışıdır, tehlikelidir.
Bu söylemin CHP yöneticileri tarafından dile getirilmesi ise daha tehlikelidir.
Grev haktır; iktidarı zaten biliyoruz da CHP'ye rağmen de haktır.
Nerede duracağını bilmeyen sadece bazı CHP yöneticileridir.
O da CHP'nin kendi iç sorunudur...