Tam da ablamın öğrettiği gibi; kısa çubuk, 3 ile 4'ün arasında. Uzun çubuk, 6'yı biraz geçmiş. Gözüm tahta, devasa kapımızda hem. Ha geldi, ha gelecek ablam...

Sene 1977, aylardan Şubat ya da Mart. Ne fark eder? Önemli olan; 1. sınıfa giden benden 1 yaş büyük ablamın okumayı sökmesi. Okuldan sonra eve gelip, çat-pat yeni söktüğü okumasıyla sürekli bir şeyler okuması evde...

O gelene kadar oyunlarımı bitirip gelmeye yakın hazırlandım yine. Gelecek ablam. Üstünü değiştirecek, annemin hazırladığı yemeği yiyecek. Ondan sonra...

Ondan sonra işte, okumaya başlayacak yine. Okuduğunu tekrarlayacağız birlikte, defalarca. Böyle böyle, 6 kıtasını ezberledik İstiklâl Marşı'nın...

Gelmeden defalarca tekrarladım yine ezberimden. Sorun yok! Su gibi okuyorum 6 kıtayı da. En son, öyle bir güzel yerinde kaldık ki:

Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme tanı, diye başlıyor...

Bastığım yerlere bakıyorum hep çocuk aklımla. Bastığım, oynadığım, yaşadığım yerler; atalarımızın kanlarıyla kazanıldı. Ne fark eder çocuk olmam? Hissediyorum ya!

"Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı…"

Çocuk aklımla düşünüyorum. O savaşlarda, vatanımızı kurtarmak adına ne çok kefensiz yatan atalarımız var. Kanlarıyla sulanan toprak var altımızda. O toprağa basıyoruz ve yaşıyoruz hep birlikte. Ata toprağımıza...

Ata’m dedi ya: İlelebet payidar kalacaktır, diye. Sonsuza kadar bizim olacak, bizim kalacak vatan toprağımıza...

Çocuk aklımla düşünüyorum da:

"Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır Ata'nı.

Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı..."

Mümkün mü vermek? Mümkün mü bırakmak herhangi bir dünya menfaatine yurdumun bir karış toprağını, mümkün mü kaçmak? Mümkün mü atalarımın kemiklerini sızlatmak?

Atalarımızdan bize en şerefli miras, bu topraklar...

Türk evladı doğdum. Hür ve Türk evladı olarak yaşayacağım; bu bana, bize ait, aynı Atalarımızdan gördüğümüz ve yaşadığımız gibi çocuklarıma - çocuklarımıza ait şerefli vatanımızda...

Ablam bitirdi işlerini.

-Hangi kıtada kalmıştık?

-6'yı bitirmiştik abla, 7'den başlayacağız…

Önce saydı tek tek. Bir, iki, üç, dört, beşş, altııı... Sonra başladı çat-pat okumasıyla:

"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?"

Birlikte tekrarlayacaktık ya ezberlemek için; biraz duraksadığımı görünce,

-Baha, dedi.

-Neyin var?

-Hiç abla, iyiyim. Bu cennet vatanın uğruna feda olunur abla...

-Hadi tekrarlayalım o zaman...

Tekrarladık, mısra mısra... O tüyler ürperten sözleri; ruhumuza bata bata, içimize dokuna dokuna...

"Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ.

Cânı, cânânı, bütüm vârımı alsın da hüdâ.

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ…"

Birkaç gün içinde bitirdik ezberlemeyi; benden 1 yaş büyük, defalarca birlikte okula kaçtığım 1. sınıfa giden ablamla…

"Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet.

Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklâl."

diye biten İstiklâl Marşı'nın 10 kıtasını...

Hâlâ, hepsini okurken çok duygulanırım ama itiraf etmeliyim; en çok coşkuyu,

"Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım..." mısralarında yaşarım...

Kükrerim sel gibi; bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım...

*****

Bugün bir şair öldü dostlar. 76 yıl önce bugün, 27 Aralık 1936’da, İstanbul’da. Bugün “Vatan Şairi” ya da “Millî Şair” olarak anılan; bir veteriner hekim, öğretmen, siyasetçi, İstiklâl Marşı’mızın yazarı Mehmet Akif Ersoy öldü…

Anısına minnet ve saygıyla…