Şu net; kutuplaşmış Türkiye’de oylar bölünmüş rakamsal da. Her iki kişiden biri (yaklaşık 25 milyon kişi) Millet İttifakı’na oy vermiş.

Yani; çoğunluğu Suriyeli sığınmacıların, vatandaşlık satın alanların ve yurtdışı oylarıyla kazanan Cumhur İttifakı adayı Erdoğan oldu.
Her ne kadar katılım az olsa da ülkenin yarısı tek adam sistemine -oylarıyla- direnmiş.
Meslektaşımız Ece Temelkuran ne güzel ifade etmiş;
“Ülkede yaşayan iki insandan biri senin gibi.
Ülkede yaşayan iki insandan biri karar vermiş, vazgeçmeyecek.
Ülkede yaşayan iki insandan biri senin yoldaşın. Bunu unutma.”
Eşit koşullar mı dediniz? Son yılların en adaletsiz seçimi yapılmış.
Parti devleti olanakları. Makamlarından istifa etmemiş bakanlar.
Camilerde yapılan propagandalar. Montajlı kasetler, sahte afiş ve bildirilerle muhalefet ve destekçileri zillet terörist, vatan haini ilan edildi, Emniyet Müdürleri bile sandık başında görevlendirildi.
Muhalefeti yok sayan TRT, Anadolu Ajansı.
O TRT Erdoğan’ı 48 saat, Kılıçdaroğlu’nu ise 32 dakika konuşturdu!
Çoklu tek ses oluşturulmuş medya.
Buna karşın ülkenin yarısı demokrasiye, Cumhuriyet ilke ve değerlerine, umuda inancını yitirmemiş.
İyiliği örgütlemekten vazgeçmemiş…
Unutmadan; bir ülkedeki seçimin sonuçlarını başka ülkelerin vatandaşlarının sokaklara dökülüp kutladığı da görülmemiştir.
Suriye, Afganistan, katar, Kuveyt, Pakistan bayram yapıyor… 

xxxx

Elbette önümüzdeki dönem dünden daha zor olacak. Ama hayat ve mücadele devam edecek.
Zam yağmurlarıyla, işsizlikle, sonu gelmez pahalılıkla, kiralarda, dövizde artışla ekonomik çöküş hep gündemimizde olacak. Sürekli baskı, nefret söylemi tavan yapacak. 
Hukuktan daha çok uzaklaşılacak, kutuplaşmanın arttığı yönetim kökleşecek.
Ana Muhalefet Partisi de eleştirisini yapacaktır. Yol arkadaşları partiler de! 
Değişim gerektiği görüşünü dikkate alacaktır, almalıdır da.

XXX

Yazıyı yazarken verdiğim kısa bir arada biri gazeteci diğeri şair iki dostun satırlarını okuma olanağı buldum. Bunları alıntılamalıyım diye düşündüm. Buyrun önce Barış Terkoğlu’nun Cumhuriyet’teki yazısından;
“Adına demokrasi dedikleri, ne propaganda özgürlüğünün ne ifade hürriyetinin olduğu, her yeri kelepçeli sandık düzeninde kazanan coplu adaletsizlik oldu.
Şimdi yok olmanın, vazgeçmenin, yıkılmanın, terk etmenin zamanı değil.
Burası hepimizin ülkesi!
Yarınımız için, çocuklarımız için, toprağımız, saksıya ektiğimiz çiçeğimiz için mücadeleye yeniden başlamanın zamanı.
Seçim tercih, karar… Senin eserin sanırsın ancak gittiğin yolu başına dayanan silah da göğsündeki yumruk da önüne konan ihtimaller de belirler.
Hepsinden kurtulduğun gün kendi kaderini sen yazacaksın…”
İkincisi Şair Ahmet Günbaş’ın duyguları;
“Arkadaşlar, biz çok kötü bir iş mi yaptık?
Her şey biraz daha insanileşmenin kaygısı için değil miydi?
O halde bu perişanlık, dağınıklık neden?
Onca yakınıp sızlanmak da neyin nesi?..
Size bu kadar yalnız, bu kadar umutsuz olduğumuzu kim söyledi?
En azından birbirimizin gözlerine bakalım.
O ışık duruyor yerli yerinde!..
Onca sağır karanlığın içinde ıpılıpıl gülümseyen o görkemli ışık!..
Haydi bakalım, birazdan sabah olacak!
Herkes gölgeli yanını bir kenara bıraksın!
Tan vaktinde kuşların birbirine seslenişini hiç duydunuz mu?
Duymadıysanız kuşlarla dolu bir ağaca kulak verin lütfen.
Ne hoş bir müziktir o?
Yeniden var olmanın şarkısı gibi!..
Hiç düşündünüz mü?..
En azından ıslığınızı gözden geçirmeye değer!”

xxxx

Gazetecilikten başka işi olmamış, her ortamda kalemin ve mesleğin onuruna sahip çıkmaya çalışmış, doğrudan gerçekten iyilikten yana taraf olmuş bir gazeteci olarak -benim de- vicdanım rahat.
Demokrasiyi, Cumhuriyeti, fikir ve düşünce özgürlüğünü savunmaya çalıştım.
Bundan böyle de aynı kararlılıkla, insani değerlerimle savunmaya çalışacağım.
Zor sürecin yeniden başladığının bilinciyle; “Demokrasi yürüyüşüne devam”…
Günbaş’ın tümcesini yineleyerek; “Herkes gölgeli yanını bir kenara bıraksın.”
Işığımızla, bizi hep ayakta tutmuş umudumuzla, tükenmez direncimizle…